İlginç Bilgiler

Lanetli Eşyalar: Ünlü Kehanetlere Sahip Gizemli Nesneler - Bölüm I


Mayıs 30, 2023 / 780 Görüntüleme / 0 Yorum

Başını okşayanlarının felaketlere yol açtığına inanılan gizemli bir ayna... Sahiplerini uğursuzluklarla lanetleyen bir antika bilezik... İnsanların hayatını tehlikeye atan ve üzerinde dolaşan kara enerjisiyle ünlü bir oyun tahtası... Tüm bunlar, az sonra değineceğimiz lanetli eşyaların sadece birkaç örneği.

Tarihin derinliklerinde kaybolan ve sırlarla dolu olan bu nesneler, kehanetlerle ilişkilendirilmiş ve yüz yıllar boyunca üzerlerinde bir lanet olduğuna inanılmış.

Lanetli eşyalar, genellikle mistik güçlere, doğaüstü etkilere ve felaketlere neden olduğuna inanılan nesneler olmuştur. Bu eşyalar, genellikle tarih boyunca ünlü kehanetlere veya karanlık hikayelere bağlıdır ve sahipleri üzerinde olumsuz etkiler bıraktığına inanılmıştır. İnsanların hayatını mahveden, uğursuzluk getiren veya trajik olayları tetikleyen bu nesneler, meraklılarının ve araştırmacıların her zaman ilgisini çekmiştir.

Lanetli eşyaların gerçekliği ve etkileri konusunda farklı inançlar vardır. Bazıları bunları sadece efsaneler veya hurafeler olarak görürken, diğerleri bu lanetli eşyaların gerçek güce sahip olduğuna inanır. Araştırmacılar ve parapsikologlar, bu nesnelerin etkilerini incelemek ve açıklamak için çeşitli teoriler öne sürmüşlerdir. Bazıları, lanetli eşyaların psikolojik etkiler veya negatif enerji yayan nesneler olduğunu düşünürken, diğerleri ise bu nesnelerin doğaüstü varlıklarla bağlantılı olduğunu iddia etmektedir.

Bu bölümde yer alan lanetli eşyalar:

  1. Hope (Umut) Elması
  2. Annabelle Bebeği
  3. Robert Bebeği
  4. Busby Sandalyesi
  5. Zozo Tahtası

 Başınıza Bela Olabilecek Lanetli ve Gizemli Nesneler

#1 Hope (Umut) Elması

Hope (Umut) Elması

Birçok lanetli eşya, öykülerin merkezinde yer alan ünlü kehanetlerle ilişkilendirilir. Örneğin, "Hope Elması" olarak da bilinen bir elmas, sahiplerinin başına felaketler getireceği kehanetiyle ünlenmiştir. Bu kehanet, tarihte birçok kişinin trajik şekilde hayatını kaybetmesiyle ilişkilendirilmiştir.

Dünyaca ün salmış, sahiplerine uğursuzluk ve felaket getiren efsanevi Umut Elması, üç milyon yıllık tarihiyle hâlâ ilgi odağı olmayı sürdürüyor. Bu lanetlenmiş elmas aynı zamanda keşfedilen en büyük mavi elmaslardan biri olma özelliği de taşımakta.

112 karat olan mavi tonlara sahip olan bu değerli taş, son derece sert yapısıyla sadece ışığın geçişine izin verir. Fiyatı da göz kamaştıracak düzeyde olan, ilk olarak 1600'lerde Hindistan'da ortaya çıkan elmas, savaş tanrıçası Shiva'nın heykelinde üçüncü göz olarak sergileniyordu. İnanışa göre, tanrıça tarafından lanetlenen elmas, ardından ölüm ve uğursuzluk getiren olaylarla tanınmıştır.

Shiva heykelinden çalındıktan sonra değerli taş tüccarı Jean Baptiste Tavernier'ın eline geçen elmas, birçok değerli taşla birlikte Fransa Kralı 14. Louis'e satılmıştır. Tavernier, elması sattıktan sonra Rusya'ya yaptığı bir gezide vahşi köpekler tarafından parçalanarak trajik bir şekilde ölmüştür.

Bu negatif güçlere sahip elmasın bir diğer kurbanı olarak bilinen 14. Louis, 1673 yılında elmas daha parlak olsun diye kesilmesi emrini vermiştir. Elmasın kesilerek 67 karata düşmesiyle kral, elması bir kurdeleyle boynuna takarak sergilemiş ancak ardından sırasıyla oğlunu, erkek kardeşini, torununu ve torununun eşini kaybetmiş. Lanetli olduğuna inanarak elması takmayı bırakan 14. Louis, kangren nedeniyle hayatını kaybetmiş.

Mavi elmas, 16. Louis ve eşi Marie Antoinette tarafından satın alındığı zamanlarda çift lüks ve ihtişam düşkünlükleriyle tanınıyorlardı. Ancak 1789 Fransız Devrimi'nden sonra kaçmaya çalışırken yakalanmışlar ve giyotinle idam edilmişlerdir.

Marie Antoinette

1872 yılında diğer değerli elmaslarla birlikte Kraliyet Sarayı'ndan çalınarak kaybolan mavi elmas, 1839 yılında İngiltere'de yeniden ortaya çıkmış. Bu sefer elmas, bir elmas tüccarının oğlu olan Hendriks Falls tarafından çalınmış. Ancak taşı ele geçirdikten sadece bir ay sonra intihar etmiş.

Henry Philip Hope'un değerli taş koleksiyonunda yer alan mavi elmas, Hope Elması olarak kayıtlara geçmiş ve bu tarihten itibaren Umut Elması olarak anılmaya başlanmış. Hope ailesi elmasa sahip oldukları süre boyunca birçok uğursuzluğa maruz kalmış ve daha sonra elması Fransız Jacquez Calo'ya satmışlar.

Yeni sahibi ise kısa bir süre içinde intihar etmiş, elmas ise Matmazel Landre adlı bir dansözün boynunda görülmüş. Matmazel Landre, evli olduğu aşığı tarafından öldürülmüş. Kıymetli taşlara olan zaafıyla bilinen II. Abdülhamit, Hope Elması'nı yarım milyon dolara satın alarak elde etmiş. Ancak satın alma işleminden sonra tahttan indirilen II. Abdülhamit, elmasın sahip olduğu lanetin etkisiyle ulaşmış olduğu başarılardan yoksun kalmış. Elmas daha sonra ünlü mücevherci Pierre Cartier tarafından satın alınmış. 1910 yılında elmas yine el değiştirerek zengin Amerikalı bir kadın olan Evalyn Walsh Mclean'ın sahipliğine geçmiş.

1912 yıllarında Pierre Cartier'in müşterisi Evalyn Walsh Mclean ‘Umut Elması’nı takarken

Mclean, Umut Elması'nın şans getirdiğine inanarak taşı hiç çıkarmadan boynunda taşımış. Ancak uğursuzluk zinciri devam etmiş, ilk olarak 9 yaşındaki oğlunu bir trafik kazasında kaybetmiş, ardından da kızı intihar etmiş. Kocası ise akıl hastanesine yatırılmış ve 1941 yılında Mclean hayatını kaybetmiş.

Mclean'ın hayatını kaybetmesiyle beraber geride kalan borçların ödenmesi amacıyla elmas New Yorklu bir mücevherci olan Harry Winston tarafından satın alınmış. Elmasın geçmişini ve taşıdığı lanetin farkında olan Winston, başkalarına zarar vermemesi amacıyla Umut Elması'nı Smithsonian Enstitüsü'ne bağışlamış. 10 Kasım 1958 tarihinden bu yana burada sergilenen elmas, hala birçok kişi tarafından ziyaret edilmekte.

Umut Elması'nın gizemli hikayesi, geçmişi boyunca sahiplerine uğursuzluk getirmesi ve lanetlenmiş olduğuna inanılmasıyla günümüzde hala ilgi çekici bir konudur. Hâlâ büyüsünü koruyan bu efsanevi taş, insanları gizemli dünyasına çekmeye devam ediyor...

Hope Elması hakkında çeşitli filmler ve belgeseller de bulunmaktadır. Bunlardan biri, 1949 yapımı "The Great Sinner" adlı filmde Hope Elması'na yer verilmiştir. Ayrıca, "The Hope Diamond Mystery" (1921) ve "The Mystery of the Hope Diamond" (1921) gibi erken dönem filmleri de bulunmaktadır.

Bunun yanı sıra, Umut Elması'nı konu alan belgeseller ve televizyon programları da mevcuttur. Örneğin, "The Hope Diamond Mystery" (1974), "Mystery of the Hope Diamond" (2010), ve "The Curse of the Hope Diamond" (2017) gibi belgesel yapım ve programlar izleyicilerle buluşmuştur.

#2 Annabelle Bebeği

Orjinal Annabelle bebek

Gerçek ne olursa olsun, lanetli eşyalar hakkındaki hikayeler ve kehanetler insanların ilgisini çekmeye devam ediyor. Bu nesneler, popüler kültürde ve korku edebiyatında da sık sık yer almakta. Örneğin, ünlü "Annabelle Bebeği", sahiplerini takip eden bir ruhla ilişkilendirilen ve Ed ve Lorraine Warren çifti tarafından araştırılan lanetli bir oyuncak.

Gerçek hayattaki Annabelle, filmlerde korkutucu bir görünüm sunan bebeklerden farklı bir görünüme sahip. Adı tam olarak Raggedy Ann olarak bilinmektedir. Bebek gerçek hayatta 1970 yılında öğrenci hemşire Deidre Bernard’ın annesi tarafından hediye olarak alındı. Bernard, bebeği hemşire arkadaşıyla kaldığı evde tutar ve gün geçtikçe evde garip olaylar yaşanmaya başlanır. Örneğin evden çıkmadan önce bebeği kanepede bırakırlar, döndüklerinde yatak odasında bulurlardı. Ya da ayakları düz bırakıyorlardı, eve vardıklarında ayakları birbirine dolanmış şekilde buluyorlardı. 

En ilginç olanı ise evde parşömen kağıdı üzerinde buldukları ‘bana yardım et’ yazılarıydı. Çok ilginçti, çünkü eve daha önce hiç parşömen kağıdı almamışlardı. Bernard’ın hemşire arkadaşı bebeğin onlarla iletişim kurmaya çalıştığını düşünerek eve medyum çağırdı. Medyum da yaptığı çalışmalarda bebeğin 5-6 yaşlarında ‘Annabelle’ isimli bir kız çocuğunun ruhu tarafından ele geçirildiğini iddia etti. Bebeğin ismi ondan sonra ‘Annabelle’ olarak kalmıştır. Ruhu hapsolmuş bu kız çocuğunun, bulundukları apartmanın dışında araba kazasında öldüğü de iddialar arasında. 

Bu olaylardan sonra hemşire kızlar bebeğe insan muamelesi yapmaya başlarlar. Fakat evdeki hemşirelerden birinin nişanlısı olan Lou bebekle hiç anlaşamaz. Hatta bir gece uyurken bebeğin ona saldırdığını ve öldürmek istediğini söyler. Vücudunda oluşan 7 yara bu iddiaları güçlendirmektedir. 

Hemşire kızlar bu saldırıdan sonra Connecticut’taki bir piskoposluk rahibine başvururlar ve rahip de onları Warren çiftine yönlendirir. Warren çifti de bebeği incelemeye alırlar. 

Annabelle, Warren Okült Müzesi'nde sergileniyor. 

Annabelle bebek şu an Warren Okült Müzesi’nde sergilenmekte. Fakat, filmdeki gibi dev bir cam vitrinde değil, çoğunlukla ahşaptan yapılmış bir kutuda saklanır.  Annabelle'in bulunduğu kutunun üzerinde bir uyarı mesajı yer alır. Kutunun üzerine aynı zamanda bir tarot şeytan kartı konulmuştur. Anlatılanlara göre Annabelle’in bulunduğu kutuya yaklaştığınızda ürkütücü bir kilise müziği duyulmaya başlar. Müzeyi ziyaret eden bir kişi, uyarıları görmezden gelerek Annabelle'in bulunduğu kutuya çarpınca, kısa bir süre sonra motosiklet kazasında hayatını kaybettiği ortaya çıktı. Warren ailesini ziyaret eden bir rahip ise, Tanrı'nın şeytandan daha güçlü olduğunu ifade ederek Annabelle'i fırlattı. Ancak rahip, Warren ailesinden ayrıldıktan sonra ciddi bir trafik kazası geçirdi. 

Annabelle'in bulunduğu odanın düzenli olarak bir rahip tarafından kutsandığı söylenir. Medyum olan Lorraine Warren, Annabelle'in birçok insana zarar verdiğini hissettiği için onunla ilgilenmekten hoşlanmazdı. Ed ve Lorraine Warren'ın kızı Judy, Annabelle'in gözlerine hiç bakmamaları gerektiğini ailesinin kendisine tembihlediğini belirtti. Lorraine Warren bir keresinde Annabelle'e bağlı olan şeytani ruhun bir bedene ihtiyaç duyduğunu ifade etti.

Lorraine Warren ve Annabelle Bebbek

Ed ve Lorraine'in damadı olan paranormal araştırmacı Tony Spera, Warren koleksiyonunda en çok korktuğu şeyin Annabelle olduğunu söyledi. Annabelle bebeğini satın almak isteyen bir kişi Tony Spera'ya 1 milyon dolar teklif etti. Ancak Spera, bebeği kutudan çıkarmanın toplum için tehlikeli olacağını belirterek bu teklifi reddetti.

Annabelle bebek hala ABD'de Monroe'da bulunan Warren Okült Müzesi'nde sergilenmektedir. Paranormal araştırmacılar Ed ve Lorraine Warren çiftinin yaşadığı olaylardan esinlenen "Annabelle" serisi, korku filmi severler tarafından büyük ilgi görmekte. Bu filmler, Amerikalı paranormal araştırmacılar Ed Warren ve Lorraine Warren çiftinin vakalarını konu alarak yayınlandığından beri büyük ses getirmiş ve en beğenilen korku filmleri arasında yerini almıştır. Bunun yanı sıra lanetli bebek konseptli Chucky karakteri de vardır. Annabelle bebeği ve Chucky karakteri, korku filmi türünde ikonikleşmiş karakterlerdir, ancak kendi bağımsız hikayeleri ve kökenleri vardır. Her ikisi de korku sinemasında farklı vizyonlarla ortaya çıkmışlardır. 

#3 Robert Bebeği

Robert bebek

Annabelle bebeği kadar ünlü, dünyanın en korkunç bebeklerinden biri olan Robert'ın hikayesini merak ediyor musunuz?

Dünyanın en korkunç bebeklerinden biri olarak ünlenen Robert adındaki lanetli bebeğin etrafını saran tarihi olaylar onu adeta bir turistik cazibe merkezi haline getirmişti. 

Bu lanetli bebek, katil bebek Chucky'e ilham kaynağı olmuştu. 

Robert, denizci kıyafeti giymiş, eski ve yaşlı bir oyuncak bebek. Yaklaşık 90 santimetre boyunda ve içi tamamen samanla doldurulmuş. Bugünün tarihine göre, 113 yaşında. Asıl ismi Robert Eugene Otto olan bir sanatçıya ait. 

Robert Eugene Otto çocukluğunda denizci kıyafetiyle

Robert'ın giydiği denizci kıyafetinin, bir zamanlar Otto'nun çocukluk kıyafetlerinden biri olduğuna inanılıyordu. Otto, iyi geliri olan bir ailenin üyesiydi. Efsaneye göre Otto ve ailesi Florida'da yaşıyordu. Evleri, Eaton Simonton caddesinin köşesindeydi.

Otto ailesi, hizmetçilerine zalimce davranması ve kötü muamele etmesiyle tanınıyordu. Evde yardımcı olarak çalışan bir Haitili kadından bahsediliyordu. Bu kadın, oğlu Eugene ile ilgilenmek için işe alınmıştı. İnanılanlara göre, bu kadın dinini farklı boyutlarda yaşayan ve karanlık sanatlara ilgi duyan biriydi. Kendisine yapılan zulümler nedeniyle aileye kin beslediği düşünülüyordu. Bir gün evin hanımı bahçede dolaşırken, hizmetçi kadının bir tür ritüel yaptığını gözlemledi. Bahçede telef edilmiş tavuklar buldu ve ritüeller sırasında tavukların kanını bazı nesnelerin üzerine bulaştırdığını ve dualar ettiğini gördü. Bu olay üzerine dehşete kapılan hanımı, hizmetçiyi işten çıkardı. Hizmetçi, ayrılmadan önce Eugene'i çok sevdiğini söylemişti. İşten çıkarılmaktan kurtulmak ve Eugene ile daha fazla vakit geçirmek için hanımının dizlerine defalarca kapandı. Ancak tüm çabaları boşa çıktı.

Haitili hizmetçi, Eugene için yaptığı bir oyuncak bebeği, ayrılmadan önce ona hediye etti. Kısa sürede bebek Robert ile Eugene arasında sarsılmaz bir bağ oluştu. Eugene ve Robert birbirlerine adeta bağımlı hale gelmişti.

Amazon Prime'ın ‘Unboxed’ serisinden bir sahne

Eugene, oyuncak bebeğiyle sürekli olarak konuşur gibi görünüyor ve bebeğin ona cevap verdiğini iddia ediyordu. Eugene, Robert'ın söylediği kelimeleri ve çıkardığı sesleri taklit ettiğini anlatıyordu. Evde çıkan sorunların ve aksaklıkların Robert ile ilişkili olduğunu defalarca dile getirdi. 

Mobilyalar hareket ediyor, gümüş çatal-bıçaklar etrafa saçılıyordu. Ailesi, Eugene'e evdeki eşyaları dağıttığı için cezalar vermişti, ancak Eugene bu olaylara Robert’in sebep olduğunu savunuyordu.

Ailesi ve çevresindeki insanlar, Eugene'in bu durumundan rahatsız olmaya başladı. Bu nedenle Eugene'nin halası, ona hakaretler savurarak oyuncak bebeği bir dolaba kilitlemişti. Ancak halası, bebeği kilitlemesinin ardından gece ölü olarak bulundu. Ölüm sebebi inme olarak kayıtlara geçti.

Bu tuhaf olaylar sadece bununla sınırlı değildi. Oyuncak bebek Robert'ın kendi köşesi vardı. Eugene olmadığı zamanlarda, evin üst katındaki bir pencerenin önüne konuluyordu. Sokaktan geçen çocuklar, Robert'tan rahatsızlık duyduklarını söylüyorlardı. Çocuklar, Robert'ın pencereden kaybolduğunu ve aniden tekrar pencerede belirdiğini iddia ediyorlardı. Efsaneler, Eugene'e yakın biri öldükten sonra yapılan kara büyüden bahsediyordu. Otto ailesini tanıyanlara göre, içlerinde büyük ve kötü bir enerji vardı.

Eugene Otto, 1974 yılında evinde ölü bulundu. Ondan hiçbir zaman ayrılmayan oyuncak bebek Robert da onun ölümüne eşlik etti. Robert ile ilgili tuhaf deneyimler farklı bir boyuta ulaştı. Bebek evdeyken, sadece Otto ailesine özgü olmayan olaylar meydana geliyordu. Eugene'in ölümünden sonra evi Reuter ailesi satın aldı. Evi eşyalarıyla birlikte kullanmaya karar verdiler. Oyuncak bebek Robert, eskimiş kıyafetleri ve görünümü nedeniyle tavan arasına yerleştirildi. Aile taşındıktan sonra evde tuhaf olaylar yaşanmaya başladı. Evde bulunan insanlar, tavan arasından gelen kahkaha ve ayak sesleri duyuyordu.

Bu tuhaf olayların ardından Reuter ailesi, Robert'ın etkisini hissetmeye başladı. Evdeki odaların kapıları aniden kapanıyor, eşyalar yer değiştiriyordu. Hatta bazı üyeler, Robert'ın gözlerinin hareket ettiğini ve gülümsemesinin değiştiğini iddia ettiler. Bu olaylar hızla yayılmış ve ev halkı arasında korku ve endişe hâkim olmuştu.

Evin sonraki sahipleri de benzer deneyimler yaşadı. Robert'ın varlığı, evde sürekli bir gerilim ve rahatsızlık hissi çıkarıyordu. Bebeğin etrafında dolaşan bir aura olduğu söyleniyor, insanlar onun bakışlarından korkuyordu. Kimi zaman çocuk sesleri duyuluyor, hayaletimsi bir his kaplıyordu evi. Yeni sahipler, zamanla evdeki tuhaf olaylara dayanamayarak ayrılmak zorunda kaldılar.

Robert'ın evdeki varlığı ile ilgili efsaneler hızla yayıldı ve birçok kişi evi ziyaret etmek istedi. Bazıları, bebeği rahatsız etmeye çalıştı, ona hakaretler ve küfürler savurdu. Ancak, Robert'a zarar vermek isteyenlerin hayatı kısa sürede kötüye gitmeye başladı. İşlerinde başarısızlık, sağlık sorunları, hatta ölümler yaşandı. Bu durum, insanları Robert'ın lanetlendiğine inandırmaya başladı.

The Artist House

Bugün, Eugene Otto'nun evi olan The Artist House, Key West, Florida'da bir turistik cazibe merkezi haline geldi. Evin bir odası, Robert'ın sergilendiği bir müze olarak kullanılıyor. Ziyaretçiler, onun yanına gelip fotoğraf çekebilir, ancak bazı kurallara uymak zorundadırlar. Robert'ın fotoğrafını çekmeden önce izin istemek ve ona saygı duymak gerekmektedir. Aksi takdirde, ziyaretçilerin başına gelecek talihsizliklerden Robert sorumlu tutulur.

Müze ziyaretçileri, Robert'ın lanetinin hala etkisini gösterdiğini bu ortamda bile alaycı bir şekilde konuştuktan sonra başlarına talihsiz olaylar geldiğini iddia ediyor. Hatta müzenin hediye dükkanından replika Robert bebeklerden birini satın olan ünlü müzisyen Ozzy Osbourne bile yaşadığı sağlık sorunlarına bu replika bebeğin yol açtığını düşünüyor.

Ozzy kötü geçen senesi için Robert bebeği suçlarken

Robert'ın hikayesi ve etrafında dönen efsaneler, bugün hala merak uyandıran bir konu olarak varlığını sürdürmektedir. Birçok insan, Eugene Otto'nun evini ziyaret edip Robert ile karşılaşmak için sıraya girmektedir. Ancak, Robert'ın gerçek gücü ve varlığı hâlâ bir sır olarak kalmaktadır ve onun etkisiyle ilgili tartışmalar devam etmektedir.

Robert'ın hikayesi zaman içinde daha da ün kazandı ve 1974 yılında bir gazeteci olan Annabelle Hopkins, hikâyeyi bir makaleye dönüştürdü. Makale, birçok kişiye ulaştı ve böylece Robert bebeğin ünü daha da yayıldı. Makale, Robert'ın etrafındaki gizemli olayları ve lanetli olduğuna inanılan bebeğin gücünü anlatıyordu. Bu makale, Robert'ın hikayesinin popüler kültürde bir yer edinmesini sağladı.

Robert bebeğin ünü, hikayesinin sinemaya ve televizyona uyarlanmasıyla daha da büyüdü. 1988 yılında çekilen "Child's Play" adlı film, Robert'ın hikayesine dayanıyordu. Bu filmde, lanetli bir oyuncak bebeğin hayatını değiştirmesi ve korkunç olaylara yol açması anlatılıyordu. Film, büyük bir başarı elde etti ve Robert'ın popülerliğini artırdı.

Robert bebeğin hikayesi, hala merak uyandıran ve tartışılan bir konu olarak varlığını sürdürmekte. Kimileri onun gerçek bir laneti temsil ettiğine inanırken, bazıları ise bunun sadece bir efsane olduğunu düşünmekte. Ne olursa olsun, Robert'ın hikayesi, insanların korku ve merak duygularını tetikleyen ilginç bir fenomen olarak hafızalarda yer edinmiştir.

#4 Busby Sandalyesi

Busby Sandalyesi

Bu efsanevi sandalyenin hikayesi, Thomas Busby'nin ölümüne kadar uzanır. Tartışma esnasında tartıştığı kişiyi çekiçle döverek öldüren Tom, 1702'de çıktığı mahkemede ölüm cezasına çarptırıldı. Fakat son bir dileği vardı. 

En sevdiği barda oturarak bir bardak viski içmek istemişti. Viskisini bitirdikten sonra Tom, "Koltuğumda oturan kişiye ölüm çabuk gelecek" dedi. 

Thomas Busby son dileğinin yerine gelmesinin ardından idam edildi. Tom'un sözlerine pek kimse inanmadı ve saygı göstermedi. Ancak 10 yıl boyunca kimse Tom'un lanet okuduğu sandalyeye kimse oturmamıştı. Bir gün barda çalışan bir baca temizleyicisi, Thomas Busby'nin en sevdiği sandalye dışında boş bir koltuk veya sandalye olmadığını fark edince sandalyeye oturmak zorunda kaldı. Viskisini bitirdikten sonra parasını ödedi ve bardan ayrıldı, ancak kısa süre sonra çatıdan düşerek hayatını kaybetti. Bu olayın söylentileri hızla mahalleye yayılmıştı ve ardından lanetli sandalyeyi kullanan herkesin başına kötü şeyler gelmesiyle birlikte bar büyük bir ün kazandı. 

Busby Stoop

Şu anda lanetli sandalyenin sahibi olan Anthony Earnshaw, 1966'da bara sahip olarak onu Busby Sandalyesi 2 (Busby Chair Two) olarak yeniden adlandırdı. 

1967'de genç bir pilot, efsaneye inanmadığını söyleyip sandalyeye gülerek oturdu. Ancak sessizce ayrıldıktan birkaç dakika sonra arabası yoldan çıkarak bir ağaca çarptı ve olay yerinde hayatını kaybetti. Aynı yıl, İngiliz Ordusu'ndan bir çavuş, lanetli sandalyeye oturmaya ısrar etti ve üç gün sonra aniden öldü. Üstelik doktorlara göre, çavuşun sağlığı oldukça iyiydi. 

1973 yılında, bir inşaat işçisi şansını denemek için lanetli sandalyeye oturdu... Ancak üç saat sonra inşaat sahasında çatıdan düşerek hayatını kaybetti. Birkaç yıl sonra, bir temizlikçi kadın odayı temizlerken tökezleyerek yanlışlıkla lanetli sandalyenin kenarına çömeldi. Birkaç hafta sonra beyin kanserinden öldü. 

İnsanları bu lanet sandalyenin taşıdığı tehlikeden korumak amacıyla, bar sahibi onu gözlerden uzak bir yere kaldırdı. Ancak bir akşam, sıcak yemek dağıtıcısı, efsanevi sandalyeye bakmak için sahibine yalvardı ve üzerine oturdu. Aynı akşam, bilinmeyen bir nedenle kaldırıma çıkan bir kamyon ona çarptı. 

Joseph Mainwaying-Taylor, yerel kilisenin papazı, kötülük güçlerinin lanetli sandalyede bulunduğunu garanti etti. Defalarca onu kutsamaya çalıştı, ancak hiçbir şey işe yaramadı. İngiltere, Yorkshire'dan "lanetli sandalye", 18. yaş gününü kutladıktan sonra kurban sayısını 65'e çıkarmıştı.

Genç bir Amerikalı kadın, vahşi köpekler tarafından parçalandı. Melissa Doloni, 2009 yılında Busby barda öğrenci arkadaşlarıyla doğum gününü kutladı. Sandalyenin etrafından sarkan ipin farkına kimse varmadı. Garson, onu fark ettiğinde çaresizce koridorun karşısına koştu... Ancak çok geçti. Partiden sonra Melissa, hanın iki blok ötesinde, başıboş köpekler tarafından ısırılmıştı. 

Arkadaşı Gaila Gunby, "Melissa, mistisizm hikayelerine hiç inanmayan bir Amerikalıydı. Aptalca olduğunu düşünürdü," dedi. ''Melissa'nın 18. doğum günü kutlamasında içtik. Muhtemelen alkol ona cesaret verdi. Tom Busby ve sandalyesine tükürdüğünü söyledi. Hepimizin şahit olduğu bir sonraki şey, Melissa'nın lanetli sandalyede otururken bir şişe bira daha açarken gülmesiydi.''

Bu lanetli sandalyeyle ilgili olaylar, İngiltere'de mistik konularla ilgilenen ünlü tarihçi Nigel Stowel tarafından incelendi. Stowel, "Tüm bu ölümlerin kazalar olduğu iddia ediliyor," dedi, "Ancak her sandalyeye oturanın ölümü, açıklanamayan koşullar altında gerçekleştiğine göre, olayları anlamak için bu kazaların ayrıntılarına bakmak yeterli olur.

Örneğin, lanetli sandalyenin son kurbanı, New York'tan bir muhasebeci olan 37 yaşındaki Anne Conelatter'dı. İngiltere'ye giderken, sandalyeye oturacağını ve dönüşte Amerika'ya döndüğünde bu cesaretini arkadaşlarına anlatacağı için heyecanlıydı. Sandalyeye oturduktan sonra otel asansörüne binip altıncı kata geldi, asansör kablosu koptu ve ani bir şekilde ölümü gerçekleşti.

Hancı Tony Earnshaw'a neden lanetli sandalyeyi yok etmediği soruldu. Ancak o şu cevabı verdi: "Bu sandalye tarih tarafından yaratıldı ve onun gidişatına müdahale etme hakkım yok. Her şeyden önce, herkesi tehlike konusunda uyarıyorum. Birisi kaderle oynamak isterse, bu onların kendi sorumluluğudur."

Lanetli sandalye tüm bu olaylardan sonra, yerel bir müzeye teslim edildi. Duvara sabitlenmiş bir şekilde sergilendi ve tabi yanında ayrıntılı bir efsane açıklaması, kurbanların listesi ve darağacının laneti hakkında bir uyarı da bulunuyordu. 

Nigel Stowel gibi tarihçiler, bu trajik ölümleri sadece tesadüfler olarak değerlendirse de bazı insanlar hala bu lanetin varlığına ve sandalyenin tehlikelerine inanmaktadır.

Ve çok komiktir ki tüm bu ölümlerin tesadüf olduğunu düşünen ve sandalyenin lanetine inanmayan Nigel Stowel sandalyeye oturmamıştır...

Lanetli sandalye hala tartışmalı ve mistik olayları araştıran insanlar için ilgi çekici bir konu olmaya devam etmektedir. 

#5 Zozo Tahtası

Ouija

Lanetli eşyaların bazıları, mistik veya okült ritüellerle de ilişkilendirilir. Örneğin, "Zozo Tahtası" olarak bilinen bir oyun tahtası, üzerindeki kara enerjisiyle ünlüdür. Bu tahta, insanları kötü ruhlarla iletişime geçirirken tehlikeli sonuçlara yol açabileceğine inanılır. Zozo Tahtası, birçok paranormal araştırmacının dikkatini çeken kehanetlerle dolu bir nesnedir.

Aslında Ouija adıyla anılan ve mistik bir varlık olan bu tahta, kemikten veya tahtadan yapılmıştır ve üzerinde harfler ile sayılar bulunur. Ouija'nın amacı, ölülerle iletişim kurmak ve geçmiş, şimdi ve gelecek hakkında bilgi edinmektir. İçimizdeki merak ve arzudan doğan Ouija, bu dünya ile öteki dünya arasında bir köprü görevi görür. İlginçtir ki, ruh çağırma tahtasının kullanımı binlerce yıl öncesine dayanır, ancak bugünkü haliyle bilinen Ouija, 19. yüzyılın sonlarında ortaya çıkmıştır. Tahtanın adı ve amacı gibi, hikayesi de biraz lanetli diyebiliriz.

Ouija tahtasının patent süreci bile uzun yıllar boyunca devam etti. 1890'lı yıllarda Elijah Bond ve Charles Kennard, ruh çağırma tahtasının patentini alarak piyasaya sürdüler. Ancak daha sonra William Fuld, tahtanın kendisinin icadı olduğunu iddia ederek şirketi dava etti ve ölene kadar bu konunun peşini bırakmadı. 

Aslında Ouija'nın nereden geldiği konusunda net bir bilgi bulunmasa da, ilginç ve ürpertici bir hikâye anlatılmaktadır. Ouija'nın ilk icat edildiği zamanlarda yapılan bir ruh çağırma seansında, gelen ruha kendisine isim verilmesi istenmiştir. Ruh, tahta aracılığıyla "Ouija" şeklinde cevap vermiştir ki bu Eski Mısır'da "Bol şans" anlamına gelmektedir.

William Fuld'a göre ise, kelime Fransızca ve Almanca'da "Evet" anlamına gelen "Oui" ve "Ja" kelimelerinin birleşimidir. Ouija'nın kullanımında, fincan şeklindeki "planchette" adı verilen gösterge kullanılır. Planchette, küçük bir ahşap parçadır ve ortasında cam bir delik bulunur. Bu delikten bakıldığında, başka bir boyutun perdesinin aralandığına inanılır. Eğer bu delikten bakarsanız, çevrenizdeki başka boyuttan varlıkları görebilirsiniz. Bu yüzden Ouija, "Şeytan Gözü" olarak da bilinir.

Ouija'nın etkisine inanan ve gerçekten ruh çağırma seansında bulunan insanların sayısı oldukça fazladır. Bu nedenle tahta ve onu kullananlar üzerine birçok araştırma yapılmış, makaleler yazılmış ve ruh uzmanları ile bilim insanları da Ouija'nın tehlikeleri konusunda açıklamalar yapmışlardır.

Yapılan araştırmalardan birine göre, aslında Ouija tahtası değil, Ouija aracılığıyla iletişim kurmaya çalıştığınız bazı varlıklar tehlikeli olabilir. Çünkü iddiaya göre bu tahta üzerinden cinayet veya intihar gibi trajik olaylarla ölmüş ruhlarla karşılaşabilirsiniz ve genellikle bu tür ruhlar oldukça öfkeli olabilir ve sizi tehlikeli oyunlara sürükleyebilir. Tabi gelen kötü varlıklar kendilerini ruh olarak tanıtsalar da İslam inancına göre bunlar ruhlar değil, alaycı veya kötü niyetli habis varlıklar oluyor.

Ouija, piyasaya sürüldüğü yıl 2 milyondan fazla satış yaparak popülerlik kazandı ve hatta Monopoly gibi dünyanın en ünlü oyununu geride bıraktı. 

Ouija tahtasını yakmak veya yok etmek isterseniz, gizemli çığlık sesleri duyabilirsiniz ve inanca göre lanetlenebilirsiniz. Tahtayı tamamen yok etmek için onu kırarak yedi parçaya ayırmanız ve gömmeniz gerekmektedir. Amerika'da bazı eyaletlerde, Ouija tahtasını suçlarına bahane olarak kullanan insanlar yüzünden satışı yasaklanmıştır.

Her oyun gibi, Ouija'nın da kuralları vardır ve seansı güvenli bir şekilde tamamlamak için bu kurallara uymak önemlidir. İlk olarak, inanmalı ve işin ciddiyetinin farkında olmalısınız. Ruh çağırma seansında fiziksel bir şey talep etmekten kaçınmalı ve mutlaka sonunda "Hoşça kal" demelisiniz. Elinizi göstergedeki planchette'den çekmeden önce ruhu serbest bırakmanız gerekmektedir, aksi halde ruh bu dünyada hapsolabilir.

Peki Ouija tahtasıyla birlikte ismi anılan Zozo nedir? 

Ghost Adventures - Zozo Demon (2014 serisi)

Zozo, Ouija tahtasıyla ilişkilendirilen ve çoğunlukla negatif ve tehlikeli bir varlık olarak kabul edilen şeytani, habis bir varlıktır. Yani kısacası, bazı insanlar tarafından Ouija tahtasıyla iletişim kurulduğunda ortaya çıktığına inanılan bir isim veya varlık olarak bilinir.

Zozo fenomeni, kullanıcıların Ouija tahtasıyla iletişim kurarken bu ismi veya varlığı belirtmeleriyle başlar. Zozo'ya yöneltilen sorulara verilen yanıtlar genellikle tehditkâr, korkutucu ve rahatsız edici olabilir. İnsanları manipüle etme, korkutma ve hatta bazı durumlarda zarar verme eğiliminde olduğu söylenir.

Bu konuda YouTube'a yüklenmiş eski zamanlı videolar mevcuttur. Hatta bir videoda gelen varlık kendini zozo olarak tanıttıktan sonra çağıran kişinin vücudunu ele geçiriyor ve acı çektiriyor.

Sonuç olarak, Zozo adlı şeytani varlık veya fenomen hakkında kesin bir kanıt bulunmamaktadır. Ancak, Ouija tahtasıyla iletişim kurarken dikkatli olmanız, olası risklere karşı bilinçli olmanız ve güvenlik önlemleri almanız önemlidir. Herhangi bir paranormal deneyim yaşamadan önce araştırma yapmak ve uzmanlardan yardım almak da önemli olabilir. Çağırma seanslarında kesinlikle habis varlıkları çağırma niyetinde bulunulmaması konusunda dikkatle uyarmakta fayda var. Hatta bu gibi riskli şeylere hiç yaklaşmamanız beden ve ruh sağlığınız açısından çok önemlidir.

Ouija tahtası, 1960'lara kadar popülerliğini sürdürdü, gazetelerde reklamları yapıldı ve bugün popüler kültürün bir parçası haline geldi. Şu anda sinema sektöründe de etkisini göstermektedir.

Eğer henüz izlemediyseniz, Ouija tahtasının etrafında dönen Ölüm Alfabesi adlı 2014 yapımı filmi ve Ouija'nın kökenini anlatan Ölüm Alfabesi: Kötülüğün Başlangıcı adlı 2016 yapımı filmleri izlemenizi öneririm. Konuyla ilgili I Am ZoZo adlı 2012 ABD yapımlı bir filmde dikkatinizi çekebilir.

Kanlı ölümler, gizemli hastalıklar ve korkunç hikayelere sahip nesneler her zaman meraklı insanları cezbetmiştir.

Gördüğünüz üzere insanlık tarihi boyunca, lanetli olduğuna inanılan birçok eser bulunmaktadır. Bu eşyalardaki lanete metafizik varlıkların sebep olduğuna inanılır. İnsanlar bu nesnelerin yanında rahatsızlık hisseder ve beklenmedik rahatsızlıklar yaşarlar. Siz siz olun lanetli olduğu düşünülen eşyalardan uzak durun ve merak uğruna sağlığınızı ve psikolojinizi riske atmayın. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, hoşça kalın...

Bir Cevap Yazın

*E-Posta adresiniz gösterilmez.

Oturum Aç

Şifremi Unuttum

İçeriği Şikayet Et