İlginç Bilgiler

Teknolojiden Uzak Bir Kabile | Kuzey Sentinel Adasında Yaşayan Sentinel Kabilesi


Ağustos 09, 2022 / 2766 Görüntüleme / 0 Yorum

Size 60.000 yıldır teknolojiden uzak, ilkel ve saldırgan bir kabilenin hala günümüzde varlığını sürdürdüğünü söylesek bize inanır mıydınız? Peki bu kabilenin yaşadığı, yakınından bile geçmenin cesaret isteyeceği adaya tek başına ziyaret etmeye yeltenen bir adamın olduğunu söylesek? Sizce bu cani ve saldırgan kabile bu cesaretli adamı nasıl karşılamıştır? 

Size önce dünyanın en tehlikeli adasında yaşayan Kuzey Sentinel kabilesini ve ardından oraya bir amaç doğrultusunda tek başına gitmeye kalkışan Amerikalı misyoner John Allen Chau’nun akıbetini anlatacağız. Hazırsanız başlayalım...

Günümüzde teknolojinin geldiği noktayı düşününce, daha önce hiç iletişim kurulmamış ilkel bir toplumun şu an var olmadığını tahmin ediyorsunuzdur. Ama yanılıyorsunuz. Çünkü dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan, hiç iletişim kurulmamış ve teknolojiden bir haber yaşayan 100’ün üzerinde topluluk var. Fakat bunlardan en ünlüsü ve en tehlikesi tartışmasız Kuzey Sentinel adasında yaşayan Sentinel kabilesi...

Kuzey Sentinel kabilesi

 Hindistan’da Bengal Körfezi'nin üzerinde yer alan Kuzey Sentinel adasında yaşayan kendilerini 60.000 yıldır dış dünyadan izole eden bu kabilenin, Afrika’dan ilk kez dünyaya göç eden ilk insanların soyundan geldiği düşünülmektedir. Binlerce yıldır hiç değişmeyen kültürleriyle büyük bir gizem olan adanın üstünden geçen gözlem uçaklarından öğrendiğimiz kadarıyla taş devri araçlarını kullanıyorlar. Kimsenin bilmediği sadece kendilerinin anlayacağı bir dilleri var.  Hayvancılık ve tarımı daha bilmedikleri için beslenmelerini avcılık ve toplayıcılık üzerinden sağlıyorlar. Ateş yakmayı keşfedemedikleri için her şeyi çiğ yiyorlar.

Dışa kapalı olmaları sebebiyle kültürleri, inançları ve yaşayış biçimleri tam olarak bilinmiyor. Onlar hakkında bildiğimiz tek şey ise adaları haricinde yaşayan insanlara karşı olan vahşice yaklaşımları.

Adaya yaklaşıldığı zaman, çırılçıplak halleriyle sinirli bir şekilde savaş dansı yapan kabile, kendileriyle iletişime geçmeye çalışan meraklı insanları ok ve mızraklarla kovalayıp yakaladıktan sonrada vahşice öldürmüşlerdir. 

Peki bu kabilenin bu denli vahşi olmasının sebebi doğaları gereği mi? Yoksa başka bir sebebi mi var?

Bizler bu vahşi dediğimiz kabileden daha vahşi ve cani olabilir miyiz acaba?

Bu soruyu soruyoruz çünkü Kuzey Sentinel adasında yaşayan kabilenin bu denli saldırgan olmasında bizlerinde payı var. Onların ailesinden 2 kişiyi öldürmüşüz. Peki ya neden?

Britanya imparatorluğu 17. ve 18. Yüzyıllarda tüm dünyanın kendilerine ait olduğunu düşünerek her gittikleri yeri yaptıkları korkunç planlarla sömürmeye çalışıyordu. İçlerine kapanık kabilelerin bölgelerini ele geçirmek için ilginç bir sistem geliştirmişlerdi.

Önce kabilenin birkaç üyesini fark ettirmeden kaçırıp kendi kabilelerine getirir, orada onlara çok güzel davranıp hediyeler verdikten sonra kabilelerine geri gönderirlerdi. Kaçırılan kişiler kabilelerine İngilizler hakkında iyi şeyler anlatır, onların bir tehdit unsuru olmadığını lanse ederlerdi. En sonunda savunmalarını indirdikten sonra karşı koyamadan işgal edilmiş olurlardı. Bu planı Sentinel kabilesine de uygulamak isteyen İngilizler için olaylar hiç planladıkları gibi olmamıştı...

Her şey 1880 yılında deniz subayı Maurice Portman’ın adayla yapılan ilk teması gerçekleştirmesiyle başladı. Portman sahilden geçerken kendilerine doğru ok atan bir grup gördü. Bunun üzerine adayla ilgili araştırma yapan Portman için ada bir takıntıya dönüşmüştü. Bir şekilde adayla temasa geçip onların güvenini sağlamalıydı. Hemen işe koyuldu ve yanında Hintli ve İngiliz mahkumlardan oluşan bir çeteyle birlikte adaya girmeyi başardıktan sonra kabileye dostça davranan Portman ve çetesi bir şekilde kabilenin güvenini kazanmayı başardı. (Onlarla birlikte çekildiği fotoğrafı görebilirsiniz)

Maurice Portman ve Kuzey Sentinel Kabilesi

Sonrasında adadan ayrılan Portman adayı ikinci kez ziyaret etti. İşte ne olduysa o ikinci ziyaret sırasında oldu. Portman ve ekibi kabileden 2 yaşlı 4 de çocuk üyeyi kaçırdılar. Fakat bu sefer durum planladıkları gibi gelişmedi. Kaçırdıkları insanlar anlaşılmayan bir sebepten ötürü hastalanmaya ve ölmeye başladı. Portman ve ekibi kabilenin güvenini sağlayamayacağını anladıkları için kabilenin hayatta kalan çocuklarını adaya bırakıp kaçtılar. Bu yaşanan olay, Sentinel halkının dış dünyadaki insanlara karşı büyük bir nefret oluşturmasına neden olarak büyük bir düşmanlığın fitilini ateşlemiş oldu. 

O günden sonra Sentinel yerlileri, dış dünyadan gelen yabancılara karşı acımasız bir yaklaşım sergiledi. Bir gün, yasak olmasına rağmen ada civarlarında balık tutmaya çıkan 2 kişi, sonrasında aldıkları alkol sebebiyle sarhoş olur ve geri dönemeyeceklerini anladıkları için teknede uyurlar. Talihsizlik bu ya, gece dalgalar tekneyi Kuzey Sentinel adasına sürüklemiş. Bunu gören kabile ormandan koşarak gelip 2 balıkçıyı acımasızca katletmiş. Balıkçının cesetlerini almak için Hindistan hükümeti tarafından gönderilen helikopter ok yağmuruna tutulmuş, cesetleri alamadan geri dönmek zorunda kalmışlar.

1981 yılında 50 kişilik mürettebatıyla büyük bir kargo gemisi Sentinel adasının kıyısında kayaya oturdu. Kıyıda ellerinde oklarla çırılçıplak savaş dansı yapan bir grubu gören mürettebat korkudan çılgına döndü. Neyse ki mürettebat yapılan yardım çağrıların sonucunda gelen helikopterle kurtarıldı.

1981 yılında Sentinel adasının kıyısında kayaya oturan kargo gemisi

Fakat gemi Sentinel kabilesine kalmıştı. İlk defa böyle bir şeye sahip olmuşlardı. Bu gemiyle acaba ne yapacaklardı? Tahminlere göre bu gemi ve içindeki malzemeler, onları taş devrinden demir çağına atlatmıştı. Örneğin demiri kullanarak oklarının ucunu demirden yapmış olabilirler. Ve bunun gibi birçok saldırı silahları geliştirdikleri tahmin ediliyor. Yani gemi enkazından sonra çağ atlayan bu kabileye yaklaşmak eskisinden daha zordu. Fakat cesaretli bir kişi vardı...

John Allen Chau. Amerikalı bir Evanjelik misyoner olan John, dinine düşkün bir Hristiyan'dı.

Henüz 26 yaşında olan John, maceraperest bir gençti. Dış dünyadan soyut bir şekilde yaşayan bu kabileyi kafasına takmış ve kendisine çok tehlikeli bir misyon edinmişti.

John Allen Chau

Dünya üzerinde yaratıcıyı tanımayan, cennet ve cehennem hakkında bilgi sahibi olmayan bir yerin olmamasını istiyordu. İlk olarak bir ders kitabında gördüğü bu kabileye adeta âşık olmuştu. Ne yapıp ne edip bu adaya gidip orada yaşayan kabileye Hz. İsa’dan bahsetmeli ve kendi inancı olan Hristiyanlığı aktarmalıydı. Daha önce hiçbir dinle tanışmamış olan Sentinel adasını şeytanın son kalesi olarak görüyordu. Fakat o da farkındaydı ki bu görev hiç kolay bir görev değildi. Bunun için sıkı bir çalışma yapmalıydı. Daha önce oraya giden insanların başına gelen olayları kendisi yaşamak istemiyordu. Uzun yıllar sürecek bir plan yapmaya karar verdi. Çocukluğunda Robinson Crusoe hikayeleri okumuş olan John’un hayatta iki büyük tutkusu vardı. Birincisi doğa içinde macera, ikincisi ise Hz. İsa peygamber.

Planlarına başlamıştı. İşinden ayrıldı ve kendini bu göreve verdi. John sıkı bir eğitim almalıydı.

Önce, ulusal açık hava liderlik kurslarına katılıp kendini yetiştirmeye başladı. Sentinel halkının konuştuğu dil hakkında hiçbir şey bilinmediğinden, adalılarla iletişim kurmasına yardımcı olacağını düşünerek dilbilim kursu aldı. Misyoner biyografileri, dilbilim kitapları, kültürel antropoloji kitapları gibi adaya hazırlanmaya yardımcı olacak kitaplar okuyordu.

Acil tıp teknisyeni olarak eğitimler aldı ve her gün spor yaparak formda kalmaya çalıştı. Acımasız kabile karşısında başına geleceklere karşı hazırlıklı olmak için Amerika'da 3 yaz boyunca bekçi ve acil hemşire olarak çalışarak küçük bir kabinde hayatını sürdürdü. Daha sonra içinde sahte bir köy ve sahte yerlilerin yer aldığı bir eğitim kampına katıldı. Bu kampı yönetenler bir misyoner grubuydu. John, 40 ülkeye Hristiyan misyonerler gönderen All Nations grubuyla güçlerini birleştirdi.

John Allen Chau keşif gezisi yaparken.

Eğitim sırasında yerliler sahte mızraklarla sahte saldırılar düzenliyordu. John da bu saldırılardan nasıl kurtulması gerektiğini öğreniyordu. 

Tarih, 2018’in Ekim ayına geldiğinde John, kendisine 13 aşı vurdurduktan sonra Amerika’dan Kuzey Sentinel adasına en yakın mesafede ki bir kente uçarak oraya yerleşti. Sentinel kabilesinin bağışıklık sistemi bizlerinkinden daha güçsüz olduğu için, John bu aşıları onlara kendisinden bir mikrop bulaşmasın diye yaptırmıştı. Bu yerlilere karşı inanılmaz bir sevgi hissediyordu, onlara zarar gelsin istemiyordu. Bağışıklık sistemlerinin ithal Batı virüslerine karşı savunmasız olacağını bildiği için her türlü hastalığa karşı aşılandı ve lenslerini temiz tutamayacağını düşünerek lazer göz ameliyatı geçirdi.

Dışardan adaya bir mikrop taşımamak için de adaya yapacağı ziyaretinden 2 hafta önce kendisini kısa süreli kiraladığı bir evde karantinaya aldı ve izole olarak kimseyle irtibat kurmadı.

Takvimler 14 Kasım 2018’i gösterdiğinde John geri dönmemek üzere daha önce kimsenin cesaret edemediği şekilde, tek başına dünyanın belki de en tehlikeli adasına doğru yola çıkmıştı.

Peki civarına 9 km bile yaklaşmanın hükümet tarafından yasak koyulmuş olan bu adaya John nasıl ulaşacaktı? 

Tabi John bunu da düşünmüştü. Hayat boyu biriktirdiği 30.000 doları bir balıkçıya rüşvet vererek adamı yasak yollardan adaya gitme konusunda ikna etmişti. Hava karardığında sessiz sedasız bir şekilde adaya doğru yola çıktılar. Kıyıya yaklaştıklarında balıkçı, korkudan daha fazla ilerlemeyi reddetti. Bu noktadan sonra John yoluna bir kayığa atlayarak devam edecekti. Yaklaşık 8 yıldır aldığı eğitimleri gözünün önüne getiriyordu, heyecanlıydı. Yıllardır hayalini kurduğu kendisine misyon edindiği adaya artık varmak üzereydi. Yerliler tarafından yabancı olarak algılanmamak için kıyafetlerini çıkardı. Kıyıya çok yaklaşmıştı ki ağaçların arasından yüzleri sarıya boyalı şekilde birkaç yerli çıktı. John kayığın içinden; ‘’ Benim adım John! Sizi seviyorum.’’ diye bağırdı. Yerlilerin arasından çıkan bir çocuk John’a ok fırlattı. John’un elinde su geçirmez İncil vardı. Ok İncil’e isabet etti. Sonrasında gelen oklarla birlikte John denize düştü. Yerliler de kayığına el koydu. Yaklaşık 1,5 km kadar uzakta olan gemiye yüzmek zorunda kaldı. Geceyi gemide geçirmek zorunda kalan John günlüğüne ‘’korkuyorum.’’ yazsa da bence yaşadığı arbede onu korkutmamış olsa gerek ki vazgeçmeye hiç niyeti yoktu. Günlüğüne eklediği şu dua ise çok duygusaldı; ‘’ Eğer yerliler tarafından öldürülürsem lütfen onları bağışla rabbim!’’ Geceyi gemide geçiren John ertesi sabah yeni denemesine başladı. İkinci defa adaya giden John’dan bir daha hiç haber alınamadı. Geriye dönen balıkçı ise tutuklanarak ceza evine gönderildi. Balıkçının verdiği ifadeye göre John yerliler tarafından ayağından bağlanan bir iple yerlerde sürüklenmişti.

Ürkütücü duruşlarıyla Sentinel adası yaşayanları

Bu olay ulusal çapta büyük yankı uyandırdı ve tüm haber sayfaları John’dan bahsetti. Ailesi naaşını getirtmek istese de yetkililer bunu tehlikeli gördüğü için reddetti ve dosya kapatıldı. 

Kapanan dosyayla birlikte bu ada ve yerliler hakkında geride birçok gizem ve soru işareti de cevapsız kaldı.

Drone görüntülerinde gözüken, o kadar sıklıkla dikilmiş ağaçların ardında ne vardı? Ne saklanıyordu?

Kuzey Sentinel adası - Drone çekimleri

2004 yılında Hint okyanusunda gerçekleşen büyük depremin ardından adayı basan Tsunami’den ada halkının önceden nasıl haberi olmuştu ki boğulmamak için adanın tepe taraflarına taşınmışlardı? 

E tabi bu gizemleri büyük ihtimalle bizler asla bilemeyeceğiz. Bu sırları yerlilerden başka kimse bilemeyecek ya da belki de hala hayatta olan John’dan başka... 

Bir Cevap Yazın

*E-Posta adresiniz gösterilmez.

Oturum Aç

Şifremi Unuttum

İçeriği Şikayet Et