İlginç Bilgiler

Dünyaca Ünlü Kocaayak Araştırmacısı Ron Morehead ile Yaptığımız Röportaj | Kocaayaklar Gerçekten Var mı?


Batuhan Gündüz / Şubat 13, 2024 / 194 Görüntüleme / 0 Yorum

Merhaba herkese! Ben, sitemizin gizem yazılarını kaleme alan yazarınız Batuhan Gündüz. Bugün, sizlere gerçekten heyecan verici bir içerik sunmak için karşınızdayım: Dünyaca ünlü Bigfoot ve kriptoloji otoritesi Ron Morehead ile gerçekleştirdiğim özel bir röportajı paylaşacağım. Bu röportaj, Türkiye'de bir ilk olma özelliği taşıyor ve sitemize özel içerikler arasında yer alacak. Hazır olun, çünkü bu yolculuk sizi Bigfoot'un gizemli dünyasının derinliklerine götürecek! 

Gece karanlığında, ormanın derinliklerine doğru baktığımızda, doğanın gizemli ve keşfedilmemiş sırlarıyla karşılaşırız. Bu sırlar arasında, belki de en esrarlısı, kocaayakların varlığıdır. Tarih boyunca, ormanların karanlık köşelerinde yaşadığına inanılan bu devasa varlıklar hakkında sayısız efsane anlatılmıştır. Kocaayak, sadece halk hikayelerinin bir unsuru olmakla kalmayıp, bazıları için gerçek bir varlık, araştırmacıların ve maceraperestlerin peşinden koştuğu, gizem dolu bir figür haline gelmiştir. 

Bu yazımızın ilerleyen bölümlerinde, dünyaca ünlü Bigfoot ve kriptoloji araştırmacısı Ron Morehead ile gerçekleştirdiğimiz kapsamlı bir röportaja yer vereceğiz. Morehead, yıllar boyunca Bigfoot'un varlığını kanıtlamak için yaptığı çalışmalar ve ormanın derinliklerinde geçirdiği sayısız saatlerle tanınır. Kendisiyle yaptığımız bu özel röportajda, Bigfoot efsanesinin gerçeklerini, bu gizemli varlıkların var olup olmadığına dair kanıtları ve kendi kişisel deneyimlerini paylaşacak. Morehead'in derinlemesine bilgisi ve sahadaki deneyimleri, bu efsanevi varlıkların sırlarını çözmeye yönelik anlayışımıza katkıda bulunacak ve belki de doğanın bu karanlık köşelerinde yankılanan adımların ardında yatan gerçekleri gün ışığına çıkaracaktır. Bu röportaj, Bigfoot hakkındaki bilgilerimizi genişletecek ve bu esrarengiz varlıkların gizemlerini aydınlatmaya yardımcı olacak değerli içgörüler sunacak. 

Ron Morehead (Kocaayak Araştırmacısı)

Kocaayak varlıkları, sadece halk hikayelerinin ve korku filmlerinin konusu olmakla kalmayıp, bazı bireylerin gerçek hayat tecrübelerine de yansımıştır. Peki, bu iddialar ne kadar gerçek? Bilimsel açıklamalar, görgü tanıklarının ifadeleri ve elde edilen bulgular, bu efsanevi varlıkların gizemini nasıl açıklıyor? Bu soruların cevapları belki de doğanın bu karanlık köşesinde, kocaayakların adımlarının izini sürerken keşfedeceğimiz sırlarda gizlidir. 

KOCAAYAK NEDİR? 

Peki kocaayak nedir? Global adıyla Bigfoot, Kuzey Amerika folklorunda yer alan, büyük, kıllı, insansı bir varlık olarak tasvir edilen efsanevi bir yaratıktır. Genellikle Kuzeybatı Pasifik bölgesiyle ilişkilendirilir. Bigfoot, Sasquatch ismiyle de bilinir ve bu isim, yerli Amerikan dillerinden birine dayanmaktadır. 

Bigfoot

GÖRÜNÜM VE DAVRANIŞLARI 

Fiziksel Özellikler: Bigfoot'un genellikle 2-3 metre boyunda, ağır ve güçlü bir yapıya sahip olduğu, büyük ayak izleri bıraktığı ve tüm vücudunu kaplayan koyu kıllarla kaplı olduğu söylenir. 

Davranışsal Özellikler: Utangaç ve kaçınan bir doğası olduğuna inanılır. Çoğu kez insan gözünden uzak, ormanlık ve dağlık bölgelerde yaşadığı düşünülür. 

ARAŞTIRMALAR VE KANITLAR

Görgü Tanıkları: Tarih boyunca birçok kişi Bigfoot'u gördüğünü iddia etmiş, bu buluşmalar genellikle detaylı gözlem raporları ve bazen bulanık fotoğraflar veya videolar şeklinde kaydedilmiştir. 

Bilimsel İnceleme: Bilimsel topluluk, genellikle Bigfoot'un varlığına şüpheyle yaklaşır. Bigfoot'un varlığını kanıtlayabilecek kesin bir fosil kaydı veya DNA kanıtı bulunmamaktadır. 

Halk Kültürü: Bigfoot, popüler kültürde filmler, TV şovları, kitaplar ve video oyunları aracılığıyla geniş bir tanınırlık kazanmıştır. 

Bigfoot'un varlığı hakkında kesin bir kanıt olmasa da bu konu, meraklılar ve uzmanlar arasında süregelen bir merak ve tartışma konusudur. Bilim insanları ve kriptozoologların yanı sıra, bu alanda uzun yıllarını adayan ve sahadaki deneyimleriyle tanınan bireyler de, Bigfoot efsanesinin gerçekliğini araştırmaya büyük katkılar sağlamıştır. 

İşte bu noktada, konumuzun derinliklerine dalarken, Bigfoot araştırmalarının öncü isimlerinden biri olan Ron Morehead ile yapmış olduğumuz özel röportaja ulaşıyoruz. Morehead'in sahadaki tecrübeleri, Bigfoot hakkındaki anlayışımızı zenginleştirecek ve bu gizemli varlığın izini sürenler için değerli içgörüler sunacak. Şimdi, bu heyecan verici röportaja göz atarak, Bigfoot efsanesi hakkında daha derin bir anlayış kazanmaya hazır olun. 

RON MOREHEAD KİMDİR?

Ron Morehead yazar ve araştırmacıdır, özellikle Bigfoot (Kocaayak) araştırmalarıyla tanınmaktadır. 1970'lerin başında, Sierra Nevada Dağları'nda Bigfoot'un varlığını kanıtlamaya çalışırken, kendisi ve arkadaşı Al Berry tarafından kaydedilen gizemli seslerle tanınmıştır. Bu kayıtlar "Sierra Sesleri" olarak bilinir ve bazıları tarafından Bigfoot'un en ikna edici ses kayıtları olarak kabul edilir. 

Ron Morehead

Morehead, bu konu hakkındaki deneyimlerini ve düşüncelerini paylaşan birkaç kitap yazmıştır. Araştırmaları genellikle kriptozooloji ve paranormal olaylara ilgi duyanlar arasında iyi karşılanmaktadır. Bigfoot'un fiziksel varlığını kanıtlamak için çaba göstermesinin yanı sıra, Morehead bu varlıkların davranışları, alışkanlıkları ve insanlarla etkileşimleri hakkında teoriler geliştirmiştir. Katkıları, konuya ve ilgili topluluklara ilgi duyanlar tarafından genellikle değerli olarak kabul edilmektedir. Ron değerli araştırmalarını sunmak adına Discovery kanalına da çıkmıştır.

RON MOREHEAD İLE KOCAYAK ÜZERİNE YAPTIĞIMIZ ROPÖRTAJ 

Batuhan Gündüz:

Öncelikle sizinle tanışmak bir şeref Ron. Bize konuk olduğunuz için teşekkür ediyoruz. Konuşmamıza başlamadan önce sizi henüz tanımayan takipçilerimize özel bize kendinizi biraz tanıtabilir misiniz? 

Ron Morehead:

California'da ikamet etmekteyim. 1970-1979 yılları arasında birçok kocaayak av gruplarında bulundum. Yüksek dağlarda, 8 mil boyunca ormanın derinliklerine indiğimiz gruplarla beraber tecrübelerim oldu. 

Batuhan Gündüz:

Peki bu kocaayak merakı nereden geldi? nasıl başladı? Biraz bundan bahseder misiniz? Meselenin temeline inelim biraz. 

Ron Morehead:

İlk 1972 yıllarında bize gelen bir ihbarla bu olaya başlamıştık. Bu ihbarı ilk incelemeye başladığımızda bizde acaba olayın içinde bir numara mı var diye düşünüyorduk. Gerçek olduğunu biz de ilk başta düşünmemiştik. Fakat hep aynı tarz ihbarlar gelmeye başladığında anladık ki ortada gerçekten ciddi bir şey var. Bu mekanlara ses kayıt cihazları koyduk. Bu ses cihazlarından kaydettiğimiz kayıtlar Violent Üniversitesi'nin çalışmaları ile de eşleşiyordu. Sonra Amerika Deniz Kuvvetleri Birliği'nden şifre çözücü bir beyefendi de bizim kayıtlarımızı inceleyince bu ses kayıtlarının aslında bir tür konuşma yani bir iletişim biçimi olduğunu onaylamıştı. Yani bu duyduğumuz sesler aslında bazı yaratıkların sohbet etmesiydi. O da bunu onayladı. Böylece ilk olarak kendimi bu olayın içinde bulmuş oldum. 

Batuhan Gündüz:

Sanırım 1970'li yıllarda Sierra Nevada dağlarında kocaayakların seslerini kaydetmenizden bahsediyorsunuz. Bu süreci bize daha detaylı bir şekilde anlatır mısınız? 

Ron Morehead:

Aslında bizim orada bulunduğumuz kamp bir avlanma kampıydı. Toplam 5 kişiydik orada ve bu sesleri hepimiz duyduk. Beşimiz de bu sesleri kaydettik. O zamanlar ellerimizde sadece kasetçalarlar vardı. Onlarla kayıt yapabilme imkânımız vardı. Bu sesleri kaydettik, sonrasında dediğim gibi sesler bilim adamları tarafından incelendi ve dediklerine göre bu seslerin bir insandan çıkabilmesi için o insanın boyutunun ses tellerine orantılı olarak 3 metre olması gerektiğini söylediler. Yani o kalınlık ve derinlik ancak 3 metre boyunda bir insan ses tellerinden çıkabildiğini bildirdiler. Sonra dediğim gibi Amerika Deniz Kuvvetleri Birliği'nden şifre çözücü bir beyefendide bizim dediklerimizi onaylayınca aslında bunun bir sohbet kaydı olduğunu onaylamış oldu. Bende böylelikle kendimi bu meselenin içinde bulmuş oldum. Yani gördüğüm bu onaylamalar beni kocaayak efsanesini daha da araştırmaya itmiş oldu. 

Batuhan Gündüz:

Bu olayla ilgili bir de yazdığınız bir kitap var. Bu kitapta bizleri neler bekliyor? Satın almak isteyen takipçilerim için bunu soruyorum. 

Ron Morehead:

Şu anda toplam 3 tane kitabım var. İlk kitabım benim zaman dilimimi anlattığım bir kitap. Bir de Voices in the Wilderness (Vahşi yaşamdaki sesler) diye bir kitabım var. Onu da inceleyebilirsiniz. Bunun haricinde şu an arkamda gördüğünüz kitabım The Quantum Bigfoot' da kocaayakların bilimsel olarak nasıl var olabileceklerini yani gerçek olup olmadıklarını bilimsel yönlerle gösteriyoruz.  

Batuhan Gündüz:

Süper.  Yine merak edilen sorulardan bir tanesini sormak istiyorum. Hiçbir kocaayakla uzak veya yakın mesafeden bir karşılaşma yaşadınız mı? Yani gözünüzle bir kocaayak gördünüz mü? Seslerden bahsetmiyorum.  

Ron Morehead:

Evet gördüm. 1974'te yine kayıt yapmak için gittiğim kamplar sırasında yaklaşık 50-60 metre uzaklıktan gördüm. Bir tanesini ilk başta ağaçların arasında nehre inerken gördük. 

Ki nehrin dibinde o an fark etmediğimiz sonradan gördüğümüz 2 tane daha vardı. Bunların bir tanesinin yavru bir tanesinin anne olduğunu düşünüyoruz.  

Batuhan Gündüz:

Peki kayıt yapma imkânınız olmadı mı? 

Ron Morehead:

Tabi 1974 senesinden bahsediyoruz. Dediğim gibi o zamanlar teknolojimiz elverişli değildi ve yanımda da zaten bir video kayıt cihazı yoktu. Sadece atımla oralarda gezerken çantamda yalnızca ses kayıt cihazım olurdu. Herhangi bir etkileşim gösterdikleri zaman ses kayıt cihazımı açar kaydederdim. Bu ses kayıtlarını da aynen o şekilde atımla gezerken seslerini duyunca kaydetmiştim. Zaten video kayıt cihazı olsaydı da kaydetmek zor olurdu. Çünkü gece vaktiydi. 

Batuhan Gündüz:

Peki gördüğünüz kocaayakları tarif eder misiniz? Fiziksel özelliklerini merak ediyoruz. 

Ron Morehead:

Tabi ay ışığı ile anca görebildiğimiz bir gece olduğu için tamamen tüm detayları yakalayamadım. Sadece size şunu söyleyebilirim ağaçların arasında nehire doğru inerken neredeyse uçuyor gibi bir hızda çok hızlı bir şekilde gidiyordu. Şunu çok net görebildim; iki ayak üstünde hareket ediyordu ve nehrin yanında bir anne ve küçük olan yanına bir anda gitmişti. O an yüzünün detaylarını tam olarak görememiştim. Sadece iki ayak üstünde olduğunu gördüm. Aynı bulunduğum yerlerde kızım toplam 3 kez gördü. Boy uzunluğu konusuna gelecek olursak da 3- 3.5 metrelerde veya 4 metre kadar olduğunu söyleyebilirim. Tabi gördüğüm kadarıyla tahminimi söylüyorum size.  

Batuhan Gündüz:

Siz atlardan bahsedince aklıma Patterson Gimlin'in meşhur videosu geldi. 1967 yılında çekilen bu video kocaayak camiası için ne ifade ediyor? Ve siz bu kayıta inanıyor musunuz? Bu bildiğimiz kadarıyla kocaayağın bu zamana kadar çekilmiş en net görüntüsü olarak anılıyor. 

Patterson Gimlin'in Video Kaydı

Ron Morehead:

Söylemek gerekirse gerçek olduğunu düşünüyorum. Bir de şunu unutmamak lazım bu yaratıkların farklı türleri de var. Ben tüm dünyayı gezdim ve 50 yıldır bu konuyu inceliyorum. Her yerde bu yaratığın farklı halleriyle karşılaşıyoruz. Görünüşlerinde değişiklikler olabiliyor. Ben görüntünün gerçek olduğunu düşünüyorum. Belki çok popülerleştiği için insanların gözünde sıradanlaşmış, değeri düşmüş olabilir ama ben gerçek diyorum.  

Batuhan Gündüz:

Peki neden kocaayakları yakalayamıyoruz? Yani şu an elimizdeki teknolojiye baktığımızda, foto kapanlar, HD kameralar vs çok iyi imkanlarımız var.  Bu bağlamda düşününce acaba kocaayakların mistik özellikleri olabilir mi? Bu yaratıkların paranormal özellikleri olduğuna inanıyor musunuz? Paranormalden ziyade telepatik veya hipnotize özellik desem daha doğru olur. 

Ron Morehead:

Tabii ki böyle bir güçleri olduğunu düşünüyorum. Sizin enerjinizi okuyabiliyorlar. Biz insanlar olarak hepimiz belirli bir enerji yayıyoruz. Hepimiz bir enerjiyiz ve bu enerji kontrolleri sayesinde sizle aklen bağlanabiliyorlar da. 2012'de hidro çarpıştırıcıda şöyle bir deney yapılmıştı. Maddeyi enerjiye çevirme durumu olmuştu. Kocaayakların da kendini maddeden ışık enerjisine dönüştürdüklerinde tabii ki görmemiz imkânsız olacaktır. 

Batuhan Gündüz:

Peki kendi aralarında konuşuyorlar mı? İnsanlarla telepatiye geçmelerinden bahsetmiyorum. Sonuçta bunlarında bir ailesi var ve kendi aralarında bir iletişim olması gerekir. Peki bu iletişim sesle mi yoksa telepatik mi? Bu konu hakkında bir bilginiz var mı? ve diğer bir sorum görgü tanıklarını dinlediğimizde kocaayaklarla karşılaştıktan sonra bakışıp arkalarını dönüp gittiklerini söylüyor çoğu. Bu bağlamda ele aldığımızda kocaayaklar zararsız gibi duruyor ama her yıl ormanlarda binlerce kişi ortadan kayboluyor. Bunları da baz alırsak size göre kocaayaklar zararlı varlıklar mı? Mesela bir kocaayağın bir insana saldırdığını hiç duydunuz mu? 

Ron Morehead:

İlk sorunuza gelecek olursak kesinlikle bir dilleri olduğunu söyleyebiliriz. Dediğim gibi seslerini kaydettiğimizde daha sonra Amerikan deniz Ordusu'ndan yetkili gelip bunları kelimeye döktüğünde bir sohbet içinde olduklarını zaten bilimsel olarak anlayabilmiştik. Tabi her tür için bu aynıdır diyemem. Aynı durum agresiflik konusunda da geçerli. Bazılarının agresif olduğunu duydum ama bizim karşılaştıklarımız daha çok iletişim içinde bulunmak isteyenlerdi. Aynı zamanda dillerinde bu karşılıklı sohbet etme öğelerini gördüğümüzde de aslında kendilerinde insancıl bir özellik olduğunu da görüyoruz. Çünkü diğer türlü böyle karşılıklı bir sohbet her canlıda bulunmuyor. Biz kendi kaydettiğimiz seslerde çok hızlı bir şekilde kendi aralarında bir konuşmanın olduğunu gördük. Agresiflik konusuna gelecek olursak da bazılarının sizin frekansınıza bağlanıp size yardım ettiği de görülebiliyor. 

Batuhan Gündüz:

Yardımdan kastınız nedir? Böyle bir vaka oldu mu? 

Ron Morehead:

Evet. Bu iletişim konusu dediğim gibi biraz da frekans yani enerjiyle alakalı bir şey. Tabi şöyle bir şey var. Normalde her insanla iletişim içinde olamıyorlar, çünkü frekanslarınızın uyması için sizin de biraz açık zihinli olmanız gerekiyor. Bu yüzden aslında herkesle iletişim içinde olduklarını söyleyemeyiz.  

Yardım konusuna gelecek olursam ormanda kaybolmuş küçük bir çocuk vardı. Ormanda kaybolmuştu, kendi başına yolu bulup evine çıkageldiğinde kendisine bir ayının iletişim kurarak (konuşarak) yol gösterdiğini söylemişti.  Kendisinin kocaayak hakkında daha önceden hiçbir fikri yoktu. Daha önce kocaayak efsanesini hiç duymamıştı. Yani bu hikâyeyi duyup düşündüğümüzde ayıların konuşamayacağını biliyorsunuz. Aynı zamanda bu dünyada her canlının seçimleri vardır. Özellikle kocaayaklarında böyledir. Eğer gerçekten sizin enerjinize bağlanmak isterlerse bağlanabilirler.  

Batuhan Gündüz:

Süper bir olay. Bunu bizimle paylaştığınız için teşekkür ederim. Daha önce hiç duymamıştım. Peki size göre kocaayak tam olarak nedir? Sizin bu konudaki inancınız nedir? Tarihçesi kökeni nereye dayanır? 

Ron Morehead:

İnsan tarzı bir yaratık diyebilirim ilk başta. Çünkü kendi aralarında insancıl bir ilişkileri var. Ama şunu tekrar ve tekrar söylemek istiyorum ki hepsi kesinlikle aynı değil. Farklı türleri var. Ben insanlarla aynı zamanda veya insanlardan da öncedir dünyada olduklarını düşünüyorum. Dünyaya gelişleri uzaylılar sayesinde de olmuş olabilir diye düşünüyorum. Çünkü bu dünyada uzaylılar ile ilgili kalıntılara rastlayabiliyoruz. Özellikle sizin ülkenizdeki Göbeklitepe'yi de gördüğümüzde bu benim düşüncelerimi biraz kanıtlar nitelikte. Ülkeniz gerçekten ilgi çekici bir yer, bir gün muhakkak gelmek istiyorum. Tam türlerine değinmem gerekirse hibrit yapıda olduklarını söyleyebilirim. Karışık yani, insancıl ama aynı zamanda farklı bir tür. Hepsinin de aynı özellikleri yok. Bazı özellikleri zamanla körelmiş de olabilir. Konuşmaya ihtiyaç duymayan kocaayaklar mesela konuşma yetilerini kaybetmiş olabilir. 

Batuhan Gündüz:

Evet haklısınız Göbekli tepe ilginç bir yer. Ama uzaylılardan ziyade insanların dini inançlarının veya Allah'a karşı olan inançlarının çok daha eskiye dayandığını gösteren bir yapı. Bu türe bizim ülkemizdede rastlanılıyor. Amerika'daki kadar çok olmasa da Karadeniz Bölgesi'nde ''Karakoncolos'' adını vermişiz. Bazı köylerde gerçekten kocaayak yaratığına inanan çok kişi var. Peki kocaayakların besin kaynağı nedir? Çiçek böcek mi yerler yoksa hayvan veya insan eti mi yerler? Araştırmalarınıza göre bu konudaki bilginiz nedir? İşin dini boyutuna da gelirsek bizim dinimizde de birtakım varlıkların, yaratıkların olduğuna inanırız. Bu Kuran-ı Kerim'de Ye'cüc Me'cüc olarak geçer. Yer altındaki varlıklardan bahsedilir. Bu bağlamda İncil'de de kocaayaktan bahsedildiği söylenir. Bundan haberiniz var mı? Bu konudaki düşünceniz nedir? 

Ron Morehead:

Aynı insanlar gibi beslendiğini söyleyebilirim. Aynı zamanda et aynı zamanda bitki de tüketiyorlar. Bazı tarihsel kayıtlarda insan eti de yediklerini duymuşluğumuz ve görmüşlüğümüz var. Yani düşündüğümüzde insanların da insanları yediğini çok gördük tarihte (yamyamlar). Aynı zamanda bitkilerle de geyiklerle de belki de ayılarla da besleniyorlar diyebiliriz. Bu konuda hatta başımızdan şöyle bir komik olay geçti. Kamp yaptığımız zamanlar insanlar olarak bizde yemek bırakırdık bunlara. Kampta hepimiz akşam yemeğini bitirdikten sonra koca bir tencerede yani kazanda yahni bırakmıştık. Yahninin içinde de kocaman bir kaşık vardı. Aynı zamanda onun yanında da bir jel tarzı yemeğimiz vardı. Amerikalılarda bu vardır. Et suyuna jel koyarlar. Yemeğin biraz jelimsi bir tadı olur. Bir gece tabii ki bunu bıraktık ve sonrasında bazı sesler duymaya başladık sonra tabi tüm sesler bittiğinde ve dışarı çıktığımızda yahniyi neredeyse tamamen bitirmişler. Kaşığı da jelin içine koyup bırakarak gitmişler. Şöyle de bir şey var. Biz o zamanlar beslenme tarzlarının aynı ayı gibi yani ne varsa yer gibi düşünüyorduk ve yanımızda kampa giderken götürdüğümüz biraz et vardı. Et biraz bozulmaya başlamıştı. Biz de dedik ki dışarıya bırakalım yerler. Bu artık biraz kokmaya başlamış olan eti almışlar toprağın altına gömmüşler. Sabah kalktığımızda bu şekilde gördük. Yani bizim incelediğimiz türden bahsederek söylüyorum. Kötü yiyecekleri aslında sevmiyorlar. Ama diğer türler belki çürümüş eti bile yiyebilir.  

Dini konuya gelecek olursak ben kocaayak konusuyla ilk ilgilenmeye başladığım zamanlarda acaba benim dini kitabım ne diyor diye düşündüm ve gidip İncil'i araştırdım. Bahsettiğiniz yerler büyük ihtimalle aynı yerler ve evet onları bende gördüm okudum. Devlerin gelişini, uzun zamandır burada olduklarını anlatırdı. Yani şöyle diyebiliriz neredeyse tarihsel her yazıtta bir dev konusunun işlendiğini görebiliriz. Sizin dininizde de sanırım öldükten sonra yaratıcıyla bir olma durumu var. Mesela fiziksel dünyada bedeniniz öldüğünde hala yaşamaya devam eden bir ruhunuz var. Ben bu yüzden tanrı olgusunu tüm evreni kapsayan bir madde olarak görüyorum. Hepimiz aslında istesek tanrıyla iç içe olabiliriz. Buna inanıyorum.  

Batuhan Gündüz:

Evet. Bu bağlamda da aslında yaratıcıyla olan iletişimlerimiz eski zamanlarda daha kuvvetliymiş. Bilginiz var mı bilmiyorum ama beynimizin içinde yer alan epifiz bezlerimiz eskiden kapalı değilmiş. Kapalı olmadığı için de bu bez sayesinde yaratıcıyla yani ruhani alemle iletişimimiz çok kuvvetliymiş. Bu bağlamda benim inancıma göre kocayaklar da ormanda doğup büyüdükleri için bizim kullandığımız doğal olmayan besinlerden uzak oldukları için, doğal beslendikleri için, televizyonlara maruz kalmadıkları için, wifiye maruz kalmadıkları için, florür içeren diş macunlarına maruz kalmadıkları için belki de bu kocaayakların telepatik güçleri çok gelişmiştir. Bu sayede de kimin iyi niyetli kimin kötü niyetli olduğunu hissedebiliyorlar. Ne düşünüyorsunuz bu konuda? 

Ron Morehead:

Kesinlikle doğru! Bence dediğiniz gibi normal de olması gereken şey hepimizin epifiz bezlerimizin açık olup evrenle iletişim halinde olmasıdır. Zihin ve kalp aslında bir uyum içinde olmalı. Mesela epifiz bezlerinin kalple bir bağlantısı olduğunu biliyoruz. Aslında tamamen her şeyden arınıp bu harmoninin farkına varmamız gerekli. Bence dediğiniz gibi kocaayaklarda da bu epifiz bezlerinin açık olması muhtemeldir. Dediğiniz gibi doğal bir yaşamdalar çünkü. Bizim maruz kaldığımız şeylere maruz kalmıyorlar. Özellikle mesela diyet meselesine gelecek olursak insan beslenmesi bu tür şeyleri en çok etkileyen sebep olduğunu düşünüyorum. 

Batuhan Gündüz:

Evet! Bu bağlamda bizim dini inancımızda da 40 günlük bir halvet (geri çekilme) mevzusu vardır. Yani bir insanın 40 gün teknolojiden uzak, neredeyse ışık bile göremeyeceği sadece kendisinin olacağı kapalı bir alanda, besin olarak da et ve süt ürünlerini kullanmadığı bir içe kapanmadan bahsedilir. Eğer kişi bunu gerçekleştirebilirse artık beynindeki birtakım enerjiler, epifiz bezi açılır ve dolayısıyla yaratıcıyla (uhrevi alemle) tam anlamıyla bir iletişime geçebileceğine inanılır. Yani tamamen doğal bir yaşam bizim beynimizi aktif ediyor. 

Ron Morehead:

Evet aynen öyle. 

Batuhan Gündüz:

Bu görülme vakaları arasında sizi en çok etkileyen olay ne oldu? Yaşadığınız veya duyduğunuz herhangi bir olay olabilir. 

Ron Morehead:

Bu bağlamda düşünürsem 1974'te hem onları görüp hem de duyduğum an diyebilirim. Benim için en uzun gece olduğunu söyleyebilirim. Yaklaşık 1-2 saat onlarla iletişim kurmaya çalışıyorduk ve ilk defa güzelce hani bu tecrübeyi yaşamıştım. Aynı zamanda görüp aynı zamanda duymuştum. Onun öncesinde yıllar boyunca onları görmek için çalışmıştık ama neredeyse hep başarısız olmuştuk. Çünkü sadece seslerini duyar hale gelmiştik. Foto kapanlar koyduğumuz zamanlar oldu. Ama o zamanlarda bile bize sadece seslerini veriyorlardı. Çok kandırmaya çalıştık. Bir yere onları çekip fotoğraflamaya da çalıştık. Çok numara denedik ama maalesef başarısız olduk.  

Batuhan Gündüz:

Peki tarihte hiç kocaayağı vurduğunu söyleyen veya cesedini bulduğunu söyleyen ya da yuvalarını keşfeden birileri oldu mu? Siz hiç yuvalarına rast geldiniz mi? 

Ron Morehead:

Şöyle diyebiliriz. Fred Beck'in hikayesi güvendiğim hikayelerin arasındadır. Kendisi uzun yıllarca bu konuda çalışmış bir insan. Yine bir gün ormanda olduğunda bir tanesini kovaladığını ve bir kocaayağın sırf bir ayak izi bırakmamak için neredeyse 20-30 metre kadar atlayıp izini kaybettirmeye çalıştığını anlatıyordu. Bir uçurumun kenarına doğru geldiklerinde de kendisinin dediğine göre (ki kendisi bana yeminler ediyordu kaçırmadığına dair vuruşu) tam kocaayağı ortasından vurduğunu bana söylemişti. Kurşunu yedikten sonra kocaayağın uçurumdan aşağı düştüğünü görmüş. Uçurumun kenarına gidip aşağı doğru baktığında ise aşağıda hiçbir şey görmediklerini söylüyorlardı. Bu olaydan sonra kendisi bu yaratıkların paranormal olduğuna inandığını söylüyordu. Tabi sadece görüş alanından da çıkmış olabilir bu konuda emin olamayız. 1800'lü yıllarda yine bir kayıt vardı Daniel Boone adına. Oğluyla birlikte çıktıkları bir avda kocaayağı ilk göğsünden vurduklarını hiçbir şey olmadığını (ilk oğlu göğsünden vurmuş) sonra kendisi de tam kafasından vurmuş ve onu öldürmüşler. Cesedin göğsündeki mermi yarasını açtıklarında kaskatı bir göğse sahip olduğunu merminin delip geçemediğini bu yüzdende ilk göğsünden vurduklarında ölmediğini anlatırdı. Yani zayıf noktalarının kafaları olduğunu düşünebiliriz. Tabi herkes vurmalı demiyorum. Onun haricinde 2003 yılında Afganistan'da Amerikan ordusunun yaşadığı bir olay vardı. Dev gördüklerini söylüyorlardı. Bir tanesinin vurulup öldürüldüğünü hatta helikoptere bindirilerek götürüldüğünü söylüyorlardı. Boyunun ise 4-5 metreden fazla olduğunu söylüyorlardı. Tabi böyle bir şey gerçekten varsa o an bir tane yani yalnız olmaları mümkün değil ve tabİi ki Amerikan ordusunun yaşadığı bir olay olduğu için bilgi hükümetin kontrolünde olduğu için ancak sizin düşünmenizi isteyecekleri şeyleri düşünebilirsiniz.  

Batuhan Gündüz:

Peki Daniel Boone'un öldürdüğü kocaayağın cesedine ne oldu? 

Ron Morehead:

1800'lü yıllarda geçen bir olay olduğu için ne olduğunu ben de bilemiyorum. Ek olarak eski Amerikalıların yani burada yaşayan yerel amerikalıların, kızılderililerin bu tarz hikayelerinin çok olduğunu biliyoruz. Şöyle bir şey belki söyleyebiliriz. Kocaayaklarla arada bir eş alma durumu belki olduysa bu yüzden mesela genetikler değişmiş olabilir. Yerel Amerikalılardan bazıları gerçekten onlarla birlikte olduysa mesela buradaki görüşlerde kocaayakların boylarının daha kısa yani 2,5 - 3 metre olduğunu görüyoruz hep. Himalaya taraflarına gittiğimizde mesela sıklıkla görülen kocaayakların hepsinin yaklaşık 1,80 - 2 metre boylarında olduğunu görüyoruz. Yani böylelikle genetikler seyrelmiş olabilir.  

Batuhan Gündüz:

Peki gerçekten kocaayağı öldürdüğünü ve cesedini polis memurlarına bildirdikten sonra mevzunun UFO olaylarındaki gibi hükümet tarafından kapatıldığı gibi bir olay duydunuz mu? 

Ron Morehead:

Hayır. Öyle bir olay hiç duymadım. Ama birçok avcının kocaayakları nişan aldıklarını ama insancıl yapıları nedeniyle vurmadıklarını çok duydum. Devlet konusuna gelirsek elbette haberleri vardır. 1980'lerdeki bu furyada artık iyice popülerleştiği zamanlarda ellerinde belki bir ceset vardır. Belki de yoktur. Yani bu konuda kesin bir şey maalesef söyleyemeyiz. Yani kesinlikle bilgileri vardır diyorum ama ne denli bilgilerinin olduğunu bilemiyorum.  

Batuhan Gündüz:

Peki Dyatlov Geçidi vakasını duydunuz mu? 9 dağcının ölümünden kocaayakların sorumlu olduğunu söyleyen teorilerde mevcut. Bu konu hakkında bir düşünceniz var mı? 

Ron Morehead:

Evet Dyatlov Geçidi vakasını duydum. Ama net bir bilgim yok. Böyle diyen kişiler olmuş olabilir. Ama kesin bir şey söyleyemem bu konu hakkında. Çünkü yeteri kadar bilgim yok.  

Batuhan Gündüz:

Dünya üzerinde var olduğu düşünülen fakat tıpkı kocaayak gibi ispatlanamayan yaratık var. Loch ness gölü canavarı, Mothman, Jersey şeytanı gibi yaratıklar örneğin. Bunlar hakkında bir düşünceniz var mı? Bunlara da inanıyor musunuz? 

Ron Morehead:

Eğer bunlar uzaylılar ile ilişkili ise ve uzaylılar kocaayak gibi bir türü getirebiliyorsa diğerlerini de çok rahatlıkla getirebilir. Tabii ki hepsine inanıyorum demiyorum ama inanmamam için bir sebebim de yok. 

Batuhan Gündüz:

Peki en çok kocaayak vakası hangi ilçeden geliyor? 

Ron Morehead:

Hepsini saymadığım için en çok buradan çıkıyor demem çok doğru olmaz. Mesela Amerika'nın kuzey batı tarafında biraz fazla olduğunu söyleyebilirim veya bizim bulunduğumuz Tennessee ve Kentucky eyaletlerinin çokça bu hikayelere konu olduğunu söyleyebilirim. Ama her eyaletin böyle hikayeleri var. Ben de uzun zamandır kocaayak konusunu bilimsel yönüyle kavramaya ve insanlara anlatmaya çalışıyorum. Özellikle burada yaptığım seminerlere gelen insanlarla bunu konuşuyorum. Çünkü bir de şöyle bir şey var ki bizim enerjimizin el verdiği kadar yine biz onlarla iletişime geçebiliriz. Eğer biz zihnimizi açıp kendimizi doğru enerjide tutmazsak onlarla doğru iletişime geçemeyiz.  

Batuhan Gündüz:

Değerli bilgileriniz için teşekkür ederim. Sizi çok fazla tuttuğum içinde özür dilerim. Son sorulara gelmekteyim. Sorum şu; Şuan elimizde net görüntü kayıtları var mı? En çok inandığınız görüntü kaydı nedir? 

Ron Morehead:

Asıl ben sizlere teşekkür ederim. İyi iş çıkartıyorsunuz. Daha önce bu tarz bir program yapmamıştım. Çok teşekkür ederim ta Türkiye'den beni ağırladığınız için. Soruna gelecek olursam tam şu anda Patterson Gimlin'in kaydından çok farklı bir kayıt olduğunu söyleyemem. Yani aslında ortada çok kayıt var ama son zamanların teknolojisinin getirdiği en büyük sorun montaj meselesidir. Yani inanılabilirlik. Bizi asıl zorlayan şey neyin gerçek olup olmadığı. Bu yüzden evet bu çok iyi dediğim kesin bir kayıt yok.  

Batuhan Gündüz:

Tekrar teşekkür ediyorum. Bu konudaki uzmanlardan en önemlilerinden biriyle konuşuyor olmak bizim içinde mutluluk verici oldu. Son olarak size bir kocaayak avına çıkmak istediğimi söylesem bana tavsiyeleriniz ne olurdu? Neye dikkat etmeliyim? Ne yapmalıyım? Ne yapmamalıyım? Söyleyecekleriniz ne olurdu? 

Ron Morehead:

Tabi böyle bir şeyi gerçekten yapmak istersen gidip onları görmek istersen aynı senin dediğin gibi 40 günlük bu inzivaya çekilmeyi yapmalısın önce. Epifiz bezini açıp enerjini toplayıp bu yolculuğa çıkmalısın. Ama şunu unutma ki onlar seni görmek isterse onları görürsün. Eğer istemezse göremezsin. Çünkü dediğim gibi sizin enerjinizi okuyabiliyorlar. Ormanda 40 gün boyunca bir kayanın üstüne oturup beklersen belki ilgilerini çekmeyi başarabilirsin. Yani tavsiyem bu konuda bunlardır. Önce enerjimizi düzeltmeliyiz ki onlar bizimle iletişime geçmek isteyebilsin. Takipçilerinize söyleyebileceğim şeylerde şudur; Şu an dünya da çok garip zamanlar içindeyiz. Çok kritik bir zaman bu dünya için. Çünkü bu dünyayı ya biz daha iyi hale getireceğiz. Ya da biz daha kötü hale getireceğiz. Bir dönem noktasındayız diyebiliriz. İnsanlar olarak biz tanımadığımız beğenmediğimiz, hoşumuza gitmeyen şeyleri öldürme eğilimindeyiz. Ben buna tamamen karşıyım. Bunu asla da desteklemiyorum. Hepimizin sevgiyi, barışı desteklemesi lazım ki bu gezegen ellerimizden kayıp gitmesin. Yani insanlar olarak iyi olmaya sevmeye devam edin, barışçıl olmaya devam edin. Ama bunları bu dünyada başaramaz yeteri kadar öğrenemezsek öldükten sonra diğer dünyada öğrenmeye devam edeceğiz. 

Batuhan Gündüz:

Sonuna kadar bu hobilerinizin peşinden gitmenizi diliyorum. Merak ve araştırma duygusunun insanı hayatta tuttuğunu, en azından ruhunu gençleştirdiğini düşünüyorum. Bu yüzden umarım ölene kadar bu konunun üzerine gidersiniz... 

Bu yolculuğun sonuna gelirken, Ron Morehead'un Kocaayak'la ilgili anlatıları bizi bilinmeyenin sınırlarına taşıdı. Morehead'un deneyimleri, var olup olmadığına dair kesin bir cevap vermekten çok, bize doğanın gizemlerine ve keşfedilmemişin cazibesine dair derin bir merak bırakıyor. Görünmeyeni arzulama ve bilinmeyeni keşfetme isteğimiz, insan ruhunun özünde yatan bir özelliktir. Belki de Kocaayak efsanesi, bu sınırsız merakın ve keşfetme arzumuzun somut bir yansımasıdır. Ron Morehead ile olan sohbetimiz, sadece bir efsane üzerine değil, aynı zamanda insanlığın bilgiye olan susuzluğu üzerine de adeta bir meditasyon sunuyor. Ve böylece, gerçeğin peşindeki arayışımız, cevapsız sorularla dolu bu evrende devam ediyor... 

Ropörtajın youtube videosuna ulaşmak için: Link

Bir Cevap Yazın

*E-Posta adresiniz gösterilmez.

Oturum Aç

Şifremi Unuttum

İçeriği Şikayet Et