Amerika’nın Roswell’i, 51. Bölgesi varsa bizim de artık Tarsus’umuz var. 2016 yılında başlayıp 1 yıl büyük güvenlik önlemleriyle süren kazı çalışmalarından ötürü Tarsus’ta gizemli bölgeler listesine eklenmiş oldu. Ülkemizin de artık gizemli bir bölgesinin olmasının verdiği gururla yazımıza başlıyoruz.
Türkiye tarihinin en gizemli olayına dönüşen Mersin Tarsus kazısı hakkında objektif bir şekilde tüm iddiaları inceleyeceğimiz gizem ve heyecan dolu araştırmamızı okumaya hazır mısınız? Kahvelerinizi hazırsa başlayalım…
Tarsus'taki Gizemli Kazıda Neler Bulundu?
Ankara'da oluşturulan 20 kişilik özel tim tarafından, MİT ve özel harekât polisleri gözetiminde Tarsus 82 Evler Mahallesi'ndeki bir gecekonduda 13 Kasım 2016'da başlatılan gizemli kazı, 3 Kasım 2017'de sonlanmıştı.
Resmî açıklamalara göre kazı çalışmalarına ilişkin 2 Kasım 2017 tarihli uzman raporunda, kazı çalışmalarında 1 adet bronz sikke, kırık sütun parçası, etütlük durumda seramik parçaları haricinde envanterlik nitelikte taşınır- taşınmaz kültür varlığına rastlanmadığı vurgulanmıştı.
Yani kazıyla ilgili uzmanlar tarafından bir rapor hazırlanarak resmi olarak önemli hiçbir şey bulunmadığı açıklandı. Ama tabii ki insanlar resmî açıklamaya inanmıyor. Çünkü kazı 1 sene boyunca büyük güvenlik ve gizlilik önlemleri ile devam etti. Kazının yapıldığı alanın üstüne branda örtüldü, çatılara pusuda beklemeleri için silahlı ekipler görevlendirildi. Yurt dışından bilim insanları bulunması beklenilen her ne ise incelenmesi için getirildi. Bu denli gösterilen emeğin sonunda bulunan şey bir hiç miydi?
Adı Gizlenmiş Arkeologların Tarsus Hakkında İtirafları
Evet resmi olarak bir hiç olsa da geçtiğimiz haftalarda gündeme bomba gibi düşen bazı itiraflar oldu. Kazıda görev aldığını söyleyen iki arkeolog canları pahasına araştırmacı-yazar Haluk Özdil'e kazıyla ilgili ilginç açıklamalarda bulundu. Arkeologların sesleri yakalanmamaları için bir yazılım programı ile değiştirildi. İddialarına göre kazı yapılan yerde başka boyuta geçen bir kapı varmış. Evet yanlış duymadınız!
Arkeolog, Haluk Özdil’e şunları söyledi: ‘’Orada telefonlar kesiliyor, kazı boyunca sorun devam etti. Hala bile aynı sorunu yaşayan insanlar var bölgede. Oranın altıyla ilgili olayı bütün Tarsus biliyor.’’
Arkeologlar ayriyeten 12 yıl önce de buraya 15 kişilik bir ekibin kazı amacıyla girdiğini ve ortadan kaybolduğunu iddia etti.
‘’12 yıl önce oraya 15 kişilik bir işçi grubu kazı amacıyla giriyorlar. Bunlar görevliler ve bir daha çıkmıyorlar. Kazdıkları yerler açık ama kendileri yok. Cesetleri de yok. Herhangi bir yıkım falan da olmamış. Donuk taş diye bir şey var o bölgede çok bilinen. İşte orada geçit kapısı var dendi, herkes o kapının peşindeymiş öyle duyduk. Başka boyuta geçmek amacıyla kullanılıyor. Ama o boyuttaki varlıkların da buraya geçmesini sağlıyor o kapı. Böyle kapılar sadece dünyaya geçmek için açılmaz."
Evet, iki arkeolog verdikleri bilgileri canları pahasına aktardıklarını ve bu bilgileri verdikten sonra canlarının risk altında olacağını söylediler. Peki bunu neye dayanarak söylüyorlar? Belki de kendileri gibi kazı hakkında bilgi sahibi olan polis memurunun akıbetini unutamıyorlar.
Mithat Erdal Birşeyler Mi Biliyordu?
Gizemli kazı hakkında fazlasıyla bilgi sahibi olan 22 yıllık polis memuru Mithat Erdal 2012 yılında beylik tabancasıyla ensesinden vuruldu. Kayıtlara arkadaşıyla şakalaşırken vuruldu şeklinde düşüldü. Ama Mithat Erdal’ın eşi Sibel Erdal’a göre bu bir cinayetti.
Erdal son günlerinde çocuklarını camlardan uzak tutuyor, sürekli takip edildiğinden söz ediyordu. Defineci şebekesinin de hedef tahtasına oturmuş, tehdit ediliyordu. Bir gün eve geldiğinde eşi Sibel, Mithat Erdal’ın canının çok sıkkın olduğunu fark etti. “Ne oldu” diye sordu.
Sibel Erdal son dönemde eşinin telefon konuşmalarından bir şeylerin ters gittiğini anlıyordu ama sormaya da pek cesaret edemiyordu. “Beni yakacaklar” dedi eşi Mithat. Elinde bir CD’yi göstererek ‘’Bu benim teminatım, gerekirse Ankara’ya gidip olup biteni anlatacağım’’ dedi. Sibel Erdal telaşla “Neler oluyor çocuklara bir şey yapmasınlar’’ deyince polis eşi “Benim haricimde kimseye dokunmazlar” dedi ve anlatmaya başladı: “Bir süredir definecilerin içine muhbir olarak sızdım. Önemli bir kral mezarını kazıyorlar. İlçe Emniyet Müdürü görevlendirdi. Kaçakçılık Şube adına sızdım. Olup biteni rapor ediyorum. Lahtin içinde altından 32 şamdan, kadeh, sikke gibi çok değerli hazine var. Dün akşam lahit kapağı açılmadan Kaçakçılık Şube benim ihbarımla baskın yaptı. 7 kişi tutuklandı. Ancak bugün baktım ki tutanakta hazineden söz edilmiyor, lahtin içi boş yazıyor. İtiraz ettim. Emniyet Müdürü’ne anlatmaya gittim, beni susturdu. Meğer hepsi şebekenin içindeymiş.’’
Bir başka iddiaya göre ise defineci şebekesiyle ortak iş yapıp hazineyi paylaşmışlardı. Ancak Polis Memuru Mithat Erdal’ın söz ettiği hazine sırra kadem basmıştı. “Eşimi defineciler öldürdü” diyen acılı eş Sibel Erdal sesini duyuramadı. Eşi Mithat Erdal’ın ölümünden 3 gün sonra babasının evi Hatay’da eşinin yasını tutarken Tarsus’taki evlerini polisler hukuksuz şekilde basıp didik didik aramış. Öldürülmeden önce “Benim teminatım işte bu’’ diye eşi Sibel’e gösterdiği CD’de o baskında evden kaybolmuş ve bir daha da hiç ortaya çıkmamış.
Tabi bu hikâye de orada bulunan asıl şeyden algıyı dağıtmak için medyaya yansıtılmış olabilirdi. Sibel Erdal’ın iddiasına göre işin içinde hazine avcılarından oluşan bir çete vardı. Yani milletvekillerin bile içeri alınmadığı, özel harekatlarla bizzat devlet tarafından yoğun güvenlik önlemleri altında gerçekleşen kazının arka planında tarihi eser kaçakçılarının olduğu söylenerek konunun hazineye getirilmesi biraz algıyı başka yöne çekmek gibi gelmiyor mu?
Mithat Erdal’ın ne sebeple öldürüldüğü asla ortaya çıkmadı. Belki de görmemesi gereken bir şey hakkında birilerine bilgi vermek istemişti.
Peki arkeologların iddiası gerçek olabilir mi? Boyut kapısı var mı yok mu bilinmez ama iddiaların çoğuna göre orada bulunan şey çok gizemliydi. Peki orada ne bulunmuştu? İddialara göre seçenekler çok fazla…
Kazıda Bulunduğu İddia Edilen Diğer Eşyalar
Arkeologların boyut kapısı iddiasının yanı sıra, Hz. Musa’nın kabri, Kutsal ahit sandığı, geçmişte yaşanan bir UFO kazasından kalma parçalar, dünya dışı bir cihaz, yer altı dünyasına giriş için geçit ve son olarak da Aziz Paul’un kayıp incili ve Barnabas incilinin kayıp nüshaları.
Evet, çoğunluğa göre burada bulunan şey kutsal bir değere sahip. Ahit sandığı iddiası kadar Barnabas ve Aziz Paul’un kayıp incili seçeneği de çok dillendiriliyor. Bazı kimselere göre burada bulunan şey Hristiyanlığı derinden sarsacak nitelikte olan bir İncil. Peki Barnabas veya Aziz Paul’un kayıp incilini bu kadar değerli kılan şey nedir? Ve neden geçmişten bugüne birçok önemli isim özellikle Barnabas incili ile ilgilenirken hayatlarını gizemli bir şekilde kaybetmiştir?
İddialara göre Aziz Paul’un kayıp incili ve Barnabas’ın kayıp nüshalarının içeriğinin açıklanması halinde Hristiyanların inancında büyük yanılgıların olduğu ortaya çıkacak. Bu yüzden eğer burada bulunan şey bahsedilen İncillerden biri ise bu tüm dünyayı sarsacak nitelikte olabilir. Peki incilin içerisinde ne gibi bilgiler yer alıyor? İslam camiasına göre Aziz Paul’un kayıp incilinde ve özellikle Barnabas İncilinde Hz. Muhammed’in (S.a.v) direkt adı yazmakta. Yani içerisindeki bilgiler Hristiyanlığın inançları ile çeliştiğinden ötürü Vatikan’daki yönetimi derinden sarsabilir.
Barnabas İncilinin İsa’nın öğrencilerinden Barnabas tarafından yazıldığı iddia edilir. Hristiyanlık inancıyla çelişkili olan bu incilin varlığından ilk söz eden kişi John Toland’dır. 1718’de basılan bir eserinde Toland, 1709 yılında Amsterdam’da keşfettiği bir ‘Yeni İncil’den söz eder ve bunun bir Müslüman İncili olduğunu söyler.
25 Mart 2009 tarihinde helikopter kazasında vefat eden o zamanın Büyük Birlik Partisi genel başkanı Muhsin Yazıcıoğlu da iddialara göre başta Vatikan olmak üzere, bütün Hristiyan Dünyası'nı alt-üst edecek bir proje üzerinde çalışıyordu. Yazıcıoğlu’nun Barnabas inciline ilgisi çok büyüktü. Ölmeden 3 gün önce bir oyuncu ve iki dostuyla bir araya geldi. Konu Barnabas İnciliydi. Amacı, film çekmekti. Yazıcıoğlu toplantıda, 'Dikkat edin, bu İncili gören çok yaşamıyor' dedi ve 3 gün sonra hepimizin bildiği şaibeli kazada hayatını kaybetti.
Ayasofya'nın İbadete Açılmasının Kazıyla Bir Bağlantısı Var Mı?
Tarsus’ta bulunan şeyin Hristiyan camiasını ilgilendirdiği iddiasına inananlar kazıdan sonra 3. Türkiye Cumhurbaşkanı Celal Bayar’dan 59 yıl sonra ilk kez bir Cumhurbaşkanının Vatikan’a giderek papayı ziyaret etmesini örnek olarak gösteriyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Celal Bayar’dan sonra Papayı özel olarak ziyaret eden ilk Cumhurbaşkanı olmuş, 86 yıl boyunca müze olarak hizmet veren Ayasofya’da kazıdan sonraki süreçte ibadete açılmıştı. Bu bağlamda papayı ziyaret ve Ayasofya’nın ibadete açılmasını Tarsus’taki kazıya bağlayanların sayısı çok fazla.
Bilindiği üzere Ayasofya Hristiyan dünyasının Kâbesi gibidir. Ayasofya’nın ibadete açılması Türkiye’ye büyük yaptırımlar getirebilirdi ya da yabancı ülkelerdeki İslami mescitlerin kapatılması gibi karşılık gelebilirdi. Ama hiçbir karşılık verilmedi, yaptırım uygulanmadı. Belki de kazıda bulunan şeyden çekinmişlerdi. Milletvekillerinin bile içeri sokulmaması silahlı kuvvetlerle özel olarak korunması ve uydudan görüntü vermemek adına brandalarla üstünün kapatılarak gizlice yürütülen adeta milli meseleye dönüşen bu kazı için bu tür iddialar pek de mantıksız durmuyor.
Peki bulunan şey İncillerin dışında Ahit sandığı olabilir miydi? Hem Kuran-ı Kerim’de hem de Kitabı Mukaddes’te geçen Kutsal Ahit Sandığı, Ahd-i Atik Sandukası ve Tabutu Sekine olarak da bilinen bu kutsal sandığın önemi çok büyük. Sandığın içinde inanılışa göre Tevrat’ın özünü teşkil eden On Emir Taş Tabletleri, Kudret Helvası bulunan bir testi ile Hz. Harun‘un asası ve Şeriat Kitabı, Hz. Musa ve Hz. Harun ailelerine ait birtakım eşyalar. Hatta kimilerine göre Hz. Musa’nın asası ve Hz. Süleyman’ın cinlere hükmettiği yüzük de bu sandığın içinde. Yahudilere göre Allah ile iletişime geçebilmek için aracı olarak kullanılan bir sandık olan Ahit sandığı İslam inanışına göre de büyük bir öneme sahip.
Burada bulunan şeyin Ahit Sandığı olduğuna inananlar ise Ayasofya’nın açılışının yıl dönümünde alakasız bir şekilde Ayasofya’nın üstüne hologram ile devasa bir şekilde Ahit Sandığının temsili görüntüsünün yansıtılmasını örnek olarak veriyor.
Peki bütün bunların yanı sıra arkeologların da dediği gibi bir boyut kapısının bulunması mümkün olabilir mi? Hadi şimdi bunu inceleyelim.
Gerçekten Boyut Kapısı Olabilir Mi?
Canlarını tehlikeye atmamak için kimliklerini gizli tutarak kazı hakkında ilginç bilgiler veren arkeologlara göre kazıda başka boyuta geçiş yapmayı sağlayan bir boyut kapısı varmış. Başka boyuta açılan bir yıldız geçidi desek daha iyi anlayabilirsiniz.
Bir çoğumuz bu yıldız geçitlerini yıldız geçidi isminde (Stargate) gibi bilim kurgu dizileri ve filmlerinde duymuştuk.
Arkeologların itiraflarına göre tünellerden ilerleyip boyut kapısına yaklaşınca nereden çıktığı bilinmeyen bir frekans kulakları çınlatıyormuş ve gizemli kapının girişinde kapıyı koruduğuna inanılan başka bir boyut varlığı olan tılsımlı iki siyah muhafız varmış. 15 yıl önce kaybolan işçilerin de bu boyut kapısına denk gelmiş olmaları arkeologların iddiaları arasında. Bu röportaj geçtiğimiz haftalarda yüzlerce haber sitesinde gündem olmuştu.
Dünya üzerinde farklı zaman ve boyutlara açılan kapıların ve yıldız geçitlerin olduğuna inananların sayısı azımsanmayacak kadar fazla.
NASA'nın İtirafları
Konunun bilimsel boyutuna gelecek olursak 2015 yılında Amerikan uzay araştırma merkezi NASA uzun senelerdir Dünya’daki boyut kapılarını araştırdıklarını itiraf eden bir açıklama paylaştı. Resmî web sitelerinde dünyanın manyetik alanlarındaki gizli portallar başlığı altındaki yazısına kolaylıkla ulaşabiliyoruz. İçerikte özetle bilim kurgu filmleri ve dizilerinde bahsedilen dünya üzerindeki boyut kapılarının bir nevi gerçek olduklarının ortaya çıktığından bahsediliyor.
Lowa Üniversitesi'nde NASA tarafından finanse edilen fizikçi Jack Scudder Dünya üzerinde nerede olduklarını tam bilemediğimiz fakat yapılan araştırmaların bu boyut kapılarının varlığına işaret ettiğini ve bu portalların her gün onlarca defa açılıp kapandığını dile getiriyor. Kimisinin kısa aralıklarla açılıp kapandığından, kimisinin daha uzun süreli açık kaldığından, kimisinin de sabit açık kaldığından bahsediyor. Bazı portalların ise manyetik alandaki değişimler sebebiyle aynı yerde durmayarak o geçiş kapısının da yer değiştiriyor olabileceğinden bahsediyor. Peki bu boyut kapıları ne işe yarıyor?
NASA’ya göre dünyanın manyetik alanının güneşin manyetik alanına denk geldiği noktalarda kendi gezegenimizden 93 milyon mil uzaklıktaki güneşin atmosferine giden kesintisiz bir yol oluşuyor ve bu manyetik alana giren kişi veya nesneler manyetik alanın çekim etkisi sayesinde ışık hızına ulaşarak bir anlamda bulunduğu yerden başka bir noktaya ışınlanmış oluyor. Eğer bunlar doğruysa bu başka boyutlara gidişi sağlamanın haricinde zaman yolculuğuna da kapı açabilir. Fakat bilim adamı Jack Scudder’a göre bu portallar görünmez, kararsız ve anlaşılması güç. Yani herhangi bir uyarı vermeden açılıp kapanıyorlar ve bizi içeri yönlendirecek hiçbir işaret levhası yok diye belirtiyor. Bu portalları kabul eden bilimin portalların nerede olduğunu ve nasıl kullanabileceğini çözebilmesi oldukça güç. Bilimin çözebileceği şeyler kadar çözemeyeceği şeyler de var. Çünkü her konunun kendine göre uzmanları vardır. Bu portalların nasıl kullanılacağını bilen uzmanlar da vardır tabi. Pek kim olabilir bunlar? Bilim adamlarından bahsetmiyorum tabii ki. Atalarımızdan bahsediyorum...
Atalarımızın Bu Boyut Kapılarından Haberleri Var Mıydı?
Belki de bizlerden binlerce yıl öncesinde yaşamış olan atalarımız bu boyut kapılarının nerelerde olduklarını biliyor ve buralara işaretler bırakıyorlardı. Çok eskiden yaşamış olan insanlar bizden daha mı gelişmişti? Teknolojik olarak olmasa da ruhani olarak evet...
Teknolojinin çok gelişmesi, nüfusun kalabalıklaşması, çevre kirliliğiyle birlikte doğadan ilişkisini kesen insanoğlu dolayısıyla yaratıcı ve ruhani boyuttaki varlıklar ile iletişimini sağladığı beyindeki epifiz bezini köreltti. Özellikle teknoloji o kadar gelişti ki hayatımızın her an vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Cep telefonlarının hipnotize ettiği beyinlerimiz yaratıcının beyinlere verdiği en büyük hediyeyi kullanamaz hale geldi. Bu bağlamda eski insanların teknoloji, kalabalık ve kirlilikten uzak olması, doğa ile iç içe olmasından ötürü belki de ruhani boyuttaki varlıklarla iletişimleri yüksekti. Bu sayede biz insanların şu an bilmediği bazı sırlara vakıflardı. (Epifiz bezini ve ruhani boyutları bir sonraki yazımızda anlatacağız) Bazı sırlara vakıf oldukları gizemli antik yapılardan belli oluyor gibi...
Boyut Kapıları Nerelerde Olabilir?
Dünyanın enerji merkezleri diğer ismiyle ley hatları, antik medeniyetler tarafından biliniyor olacak ki günümüzde yapılan araştırmalar birçok eski yapının bu ley hatları üzerine inşa edilmiş. Bu yapılardan bazılarının bir boyut kapısı görevi görüyor olması oralarda yaşanmış bir takım esrarengiz olaylarla daha da güçlü bir teori halini almış durumda.
Yapıları inceleyecek olursak, İstanbul’da bulunan Cevahir Bedesteni de boyut kapısı olduğu iddia edilen bölgeler arasında yer alıyor. Cevahir Bedesteni iddiaya göre Ezoterik tarikat üyelerinin vazgeçemediği bir mekanmış ve tarikat üyeleri zaman zaman burada toplantılar yaparmış. Efsaneye göre, Kapalıçarşı'da özel bir nokta, çok farklı bir zaman boyutuna açılıyor ve bu bazı tarihçiler tarafından da kabul ediliyormuş.
Peru Hayu Marca’daki gizemli kapı bir zamanlar bölgedeki yerli kabileler tarafından başka dünyaya açılan bir geçit olarak kabul ediliyordu. İspanyol kaşiflerin Peru'ya gelip İnka zenginliklerini yağmaladıklarında arkasında mavi bir ışıkla parıldayan bir tüneli açılmış bu kapının kullanılmış olduğu da anlatılır.
Mısır'daki Abu Ghurab 1891 yılında bir yelkenlinin 7 mürettebatı ile birlikte gölde kayboldukları olayın yaşandığı ve sonrasında Michigan üçgeni unvanını kazanan yer ve İngiltere'deki meşhur Stonehenge de boyut kapısı olduğu düşünülen yerlerden bir tanesi.
Dünyanın en çok bilinen 5000 yıllık olduğu düşünülen gizemli yapı Stonehenge’de 1971 yılının ağustos ayında açıklanamayan gizemli bir olay yaşandı. Bir grup genç alanın titreşimlerinden yararlanmak istediklerinde sabah saat 2 sularıydı ve aniden şimşekler çaktı. Yapının üzerinde bir fırtına oluştu. Stonehenge'de mavi bir ışık gördüğünü söyleyen polis memuru oraya ulaştığında gördüğü tek şeyin gençlerden arda kalan çadırları olduğuydu. Ekibin gizemli bir şekilde mavi bir ışıkla birlikte yok olması buranın bir boyut kapısı olduğu iddialarını arttırmış oldu.
Sümer metinlerinde de Fırat nehrinde başka bir boyuttan bizim boyutumuza açılan bir geçidin varlığına dair anlatımlar bulunmakta.
Arizona'daki küçük bir kasaba olan Sedona’da bir zamanlar Kızılderili kabileleri tarafından anlatılan ve içine giren insanları başka bir aleme ulaştıran geçitlerin yer aldığı Sedona Vortexleri bulunuyor.
Sri Lanka’daki Ranmasu Uyana yıldız geçidinde, büyük bir taş duvar üzerine oyulmuş kayalar ve mağara sistemleri arasında gizlenmiş olan antik bir yıldız haritası bu dünyadan evrenin bir başka bölgesine seyahat etmeye yarayan kapıyı açan bir kod olduğu yüzlerce yıldır anlatılmış.
Ayrıca başka bir çarpıcı iddia ise Saddam Hüseyin ve Irak ile ilgili. İddiaya göre Amerika'nın Irak'a girmesinin altında yatan asıl sebebin Irak'ta bulunan ve Saddam'ın da varlığından haberdar olduğu bir yıldız geçitiymiş.
Amerika Irak'ta bulunan yıldız geçidini öğrenmiş ve bu boyut kapısına sahip olmak istemişler. 2003 yılında Dr. Michael Salla’nın kaleme aldığı makalede Bağdat’ın 370 km güneydoğusundaki antik Uğur şehrinde bulunan büyük zigguratın içinde bir Yıldız Geçidi yer alıyordu. Bunu öğrenen Amerika Saddam'ın böyle bir güce sahip olmasını istememiş ve bu yüzden işgal planını devreye sokmuş.
Michael’a göre bu boyut kapılarından bahseden kişiler birileri tarafından itibarsızlaştırılıyor. Eğer başarılı olamazlarsa tamamen susturmak için suikast yapıyorlar.
Tarsus kazısında ne bulunduğunu belki de hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz. Ama şu bir gerçek ki, eğer günümüzde kötü güçler tarafından bu boyut kapıları keşfedildiyse ve epifiz bezi hala açık, ruhsal ve telepatik olarak güçlü olan insiye kişileri zorlayarak kullanım şeklini de öğrendilerse, öteki boyuttan kötü güçlerin bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde bizim boyutumuza salınabilecek olmalarını hayal etmek bile çok korkunç değil mi?
Peki sizce Tarsus kazısında ne bulundu? Görüş ve yorumlarınızı bekliyoruz...