İlginç Bilgiler

Yer Altı Uygarlığı Agarta Gerçek mi?


Ekim 29, 2022 / 587 Görüntüleme / 0 Yorum

Dünyamızın içinde de bir yaşam olduğuna inanıyor musunuz? Hadi sizi dünyanın iç merkezi Agarta’ya götürelim. Agarta, Tibet ve Orta Asya geleneklerinde sözü edilen, Asya’daki sıradağların içinde bulunduğu ileri sürülen efsanevi bir yeraltı organizasyonuna verilen addır. Agarta’ya ait olduğu ileri sürülen tüneller Türkiye'de, Amerika'da ve Brezilya'da da bulunmaktadır.

Birçok insanın inandığı bir iddiaya göre dünyamızın içinde yaşayan bir medeniyet var. Bu medeniyetin başkenti ise Agarta diye tabir edilen bir yer altı şehri. Peki bu sadece bir inanç mı? Yoksa elle tutulur materyallerin olduğu bir bulgu mu? Hitlerin keşfetmek için en çok peşinden koştuğu bir yer olduğunu söylesem bu sizi inançtan biraz gerçeğe doğru götürür müydü? Hatta daha ötesine gidip Hitler’in Agarta’nın kapısını bulduğunu ve kapıdan içeriye girmek için tüm imkanlarını seferber ettiğini söylesem? Hadi şimdi arkanıza yaslanın ve heyecan dolu olayları öğrenmeye hazır olun!

Yazımızda dünya içi yaşam ile ilgili bulguların yanı sıra kültürel ve dini inançların yerini de konuşacağız.

Hollow Earth (Oyuk Dünya)

Hollow Earth (Oyuk Dünya)

Hollow Earth yani Oyuk Dünya olarak bahsedilen teoriye göre dünyanın iç kısmında bir yaşam var. Bu yer altı dünyasının başkenti ise Agarta diye tabir edilen yer ve Dünya’nın kutuplarında, Agarta medeniyetine açılan geçitler mevcut. Yani kısacası Dünya’mızın kutuplarında oyuklar, delikler var ve bu delikler; tıpkı birer geçit gibi Dünya’nın içindeki yeni bir dünyaya açılmakta. Anlattıklarım size hayal gibi gelebilir ama buna Hitler bile inanmış ve oraya ulaşmak için çok çaba sarfetmiş. Hitler’e geçmeden önce bu teorinin tarihini bir inceleyelim. 

Oyuk Dünya Teorisinin Tarihi

Agarta’nın geçmişi aslında Tibet ve Orta Asya’ya kadar uzanmakta. Geleneklerde sözü edilen bu efsanevi, mistik dünyaya ancak bazı coğrafyalarda bulunan dağların içindeki gizli geçitler aracılığıyla ziyaret edilebiliyor.

Anlatılara göre Türkiye de dahil olmak üzere Agarta'ya ait olduğu ileri sürülen tüneller Amerika'da ve Brezilya'da da bulunmaktadır. 

1870 yılında "Cyrus Teed" isimli bir bilim insanı, bir kaza geçirip ilahi bir kaynaktan ilham aldığını ileri sürmüş ve Dünya’nın merkezindeki bu medeniyetten haberdar olduğunu ileri sürüp, bir tarikat bile kurmuş.

Söylentiye göre 1968’de gönderilen bir uyduyla kutuplarda bulunan bu deliklerin fotoğrafları çekilmiş ama NASA bu fotoğrafları arşivinden kaldırıp, toplatmış. Ancak bazı gruplar, bu "fotoğrafları" internette yayınlamaya devam ediyorlar.

Konu ile ilgili 1977 yılında bir NASA çalışanınında itirafı olmuştu. Tom Gates Arkansas’daki kolej öğrencilerine verdiği bir kursta, öğrencilerden biri ona kutuplarda kutup açıklıklarını sorunca ‘’Biliyorsunuz, kutuplar üzerinden geçen uydularımız var. Bunlar bulutsuz ve berrak havalarda çok netlikle dünyanın içini görüntüleyebilmektedirler. NASA tarafından çekilen kutuplara ait fotoğraflar bütün dünyaya dağıtılıyor. Ancak kutuplardaki ‘’açıklığı’’ gösteren fotoğraflar sansürlenmektedir.’’ diye cevaplayarak fotoğraflarda yer alan açıklıkların sansürlendiğini itiraf etmiş oldu.

Sansürlenmiş Kuzey Kutbu - NASA

Peki dünyanın iç merkezinde kimler yaşıyor? Ve nasıl yaşayabiliyorlar?

Oyuk Dünya’da kimler yaşıyor?

Agarta ve Şambala

Kaynaklar ve iddialara göre Agarta’da yaşayan ırkın bizden çok daha üstün bir teknolojisi var. Hatta ara ara gökyüzünde görülen UFO’ların da aslında uzaydan değil Oyuk Dünya’dan geldikleri de iddialar arasında. Zaten UFO’ların deniz altından çıktığına şahit olanlar da vardı. Yani orada yaşayan halk dünya üzerindeki yaşamı gözlemlemek için UFO’lar ile bizleri gözlemliyormuş. 

Önde gelen UFO uzmanlarından Ray Palmer ve Gray Barker’a göre de, uçandaireler diğer gezegenlerden değil, İç Dünya’dan geliyordu. UFO’ların dünyanın içinden geldiğini iddia eden ilk insan Brezilya Teozofi Derneği Başkanı Prof. Dr. Henrique Jose de Souza olmuştur. Profesörün öğrencilerinden biri olan Brezilya Donanması'ndan komutan Strauss, UFO’ların Dünya yapısına ait olduğunu fakat Dünya’nın yüzeyindeki bilinen milletler tarafından değil yeraltı dünyası Agarta tarafından yapıldığını söylüyordu.

Bu konu Nazi Almanya’sında da çok konuşulmuş ve mistik konulara ilgisi çok olan Hitler’in de bir hayli dikkatini çekmiş olsa ki büyük bir eyleme girişmiş. Peki Hitler ne mi yapmış? Durun durun Hitler’e daha var.

Kimilerine göre Agartalılar birçok kaynakta yer bulan Nuh tufanından saklanmak için dünyanın içinde yaşam kuran bir halk. Kimine göre çok çok önceden dünyayı istila eden uzaylılardan saklanmak için dünyanın içine kaçmışlar. Kimine göre de kayıp kıta Mu ve Atlantis’ten göç etmişler. Başka bir iddia ise spiritüel gelişim için inisiyelerce kurulmuş bir topluluk. Gelişimleri içinde dağ ve mağara içlerine çekilmişler. Hatta bu gizli yer altı dünyasında milyonlarca yıl önce nesli tükenmiş olan mamut, dinozor gibi canlılarında yer aldığı iddialar arasında. Peki Agarta’nın dini kaynaklardaki yeri nedir?

Dinlerde Oyuk Dünya'nın Yeri

Agarta kelime olarak Budist kökenlidir. Bütün imanlı Budistler yer altında bir dünya veya kudretli bir imparatorluk olduğuna inanırlar. 

Hemen hemen her inanışta ve semavi dinlerde yer altında yaşayan varlıkların olduğundan bahsedilir.

Yahudi ve Hristiyan rivayetlerinde "Gog ve Magog" İslamiyet'e göre ise ‘’Ye’cüc ve Me’cüc’’ adıyla geçen bu kavimler özellikle İslâm inancına göre geçmişte bozgunculuk çıkartan bir topluluktur bundan dolayı Kuran-ı Kerim’de de anlatıldığı gibi Hz. Zülkarneyn adıyla bahsedilen kişi tarafından bir dağın ardına sed örülerek hapsedilmiştir ve kıyamet gününe kadar dışarı çıkmalarının imkânsız olduğu bildirilmiştir. Ayette şöyle geçer; Kehf Suresi 93-98 Ayetleri;

 "Nihayet iki dağ arasına ulaştığında bunların ötesinde nerede ise hiçbir sözü anlamayan bir kavim buldu."

 " Dediler ki: "Ey Zülkarneyn! Bu memlekette Yecüc ve Mecüc bozgunculuk yapmaktadırlar. Bizimle onlar arasında bir sed yapman için sana bir bedel ödesek kabul eder misin?"

 " Zülkarneyn şöyle cevap verdi: "Rabbimin beni içinde bulundurduğu nimet ve kudret sizinkinden üstündür. Siz bana kuvvetinizle destek olun da, sizinle onlar arasına aşılmaz bir engel yapayım. "

 " Bana, demir kütleleri getirin." Nihayet (vadiyi demirle doldurup) iki dağın arasını aynı seviyeye getirince, "Ateşi körükleyin!" dedi. Artık onu kor haline getirdiği vakit, "Getirin bana, üzerine bir miktar erimiş bakır dökeyim" dedi."

 " Artık onu ne aşabildiler ne de delebildiler. "

Yani Hz Zülkarneyn’in inşa ettiği sed ile yer altına hapsolunan bu topluluk, kıyamet vakti yaklaştığı zaman, dümdüz olacak ve bu kavim yeryüzüne yayılacaktır. 

“Nihâyet Ye'cûc ve Me'cûc (setleri) açıldığı ve onlar her tepeden akın ettiği zaman.” (el-Enbiyâ, 96) 

Peki bu toplumun dış görünüşleri dinlere göre nasıl tasvir ediliyor?

Peygamber efendimizin (sav) hadislerine göre Ye’cüc Me’cüc öylesine kalabalık bir topluluktur ki ırmakların ve göllerin suyunu içerek tüketebilirler.  Fakat görünümleri insanlardan çok farklı değildir. Sadece bir takım fiziksel özellikleri farklıdır. Mesela boylarının normal insanlara göre kısa olduğu hadis kaynaklarında bildirilir. Yine kaynaklara göre Hz. Muhammed (sav) miraç gecesi bu topluluğun yanına gitmiş ve tebliğde bulunmuştur. Peki Ye’cüc Me’cüc Agarta’da yaşayan halk olabilir mi? Ve bu halkın yanına giden başka biri oldu mu?

Ye’cüc Me’cüc yer altına hapsolan bir topluluk olduğu için Agarta inancıyla örtüşüyor. Lakin bazı iddialara göre bu toplulukta yaşayan insanlar UFO’lar aracılığı ile dış dünyaya çıkabiliyor. Lakin İslam inancına göre kıyamet vaktine kadar bu pek mümkün değil. Ama eski CIA ajanı Virgil Armstrong’un konu ile alakalı söyleşisine kulak verirsek aslında İslam inancındaki gibi bir bariyer olduğunu ve bariyeri geçmenin bazı kişiler hariç imkânsız olduğunu anlayabiliriz. Virgil şöyle söylüyor: ‘’İç dünyadaki güç bariyerlerine gelirsek, bu "boş dünya"yı korumak için oraya konmuştur. Belirli kimseler hariç, kimse bariyerleri geçemez.’’ Virgil’in söyleşisine sonra geleceğiz.

Belki de iki topluluk var ve bir taraf dışarı çıkabiliyor. Bu iddiayı destekleyen bir şey daha var. ‘’Ye’cüc Me’cüc ve Gog Magog’’ görüldüğü üzere bunlar iki farklı kavim ismi. Peki Agarta’da böyle bir durum var mı? Evet Agarta’da da Şambala adıyla geçen bir topluluk daha var. Bazı geleneklerde Agarta "sağ el yolu" yani "beyaz okült grup", Şambala ise "sol el yolu" yani "kara okült grup" olarak nitelendirilmektedir. Bunun tersi de yani Agarta’nın kötü, Şambala’nın ise iyi olduğu da iddia edilmektedir. Tibet’te inanışa göre Şambala halkı zaman zaman dünyaya çıkarlar. Şambala’nın yer yüzeyinde yaşayan ortakları ile buluşurlar. İnsanların iyiliği için kıymetli hediyeler ve değerli emanetler gönderirlermiş. Peki yer altında yaşamak mümkün mü?

İnanışa göre yer küremizin her iki kutbunda da büyük açıklıklar bulunmaktadır. İç dünyada aynı dış dünyada olduğu gibi denizler, ırmaklar, kıtalar ve yaşam vardır. İç dünya, dünya küresinin ortasında bulunan merkezi bir güneş tarafından aydınlatılmaktadır. Yani dünyanın ortasında da merkezi bir güneşin olduğunu söylüyorlar. İnançlarına göre bizim Magma diye tabir ettiğimiz ısı oyuk dünyanın güneşinden geliyormuş. Ünlü "Time" dergisi, 1993 yılında yayınlanan sayılarının birinde, İzlanda’nın altında "Yeraltı Kıtası" bulunduğunu iddia etmişti. 6 ay sonra, "Scientific American" dergisinde de benzer bir makale yayınlandı. İnternette yayınlanan kutuplara ait bir uydu fotoğrafında, kutup bölgelerinde siyah açıklıklar görülmektedir. Bu fotoğrafların biri 1963 yılı "Time" dergisinin kapağını süslemiş ve "Holes in the Poles" (Kutuplardaki Delikler) başlığı altında okuyucuya sunulmuştu. Şimdi eski CIA ajanı ve UFO araştırmacısı Virgil Armstrong’un iç dünya ile ilgili açıklamalarının kısa bir bölümünü sizlerle paylaşıyorum. 

LZ: İç Dünya ile ilgili olarak sizden güvenilir bilgiler almak istiyoruz. 

VA: İç Dünya deyimi ile yüzeyden aşağı doğru uzanan 800 mil çapında (Tak. 1, 330 km.) bir kabuğu kastediyorum. "Boş Dünya" iç taraftadır ve merkezinde bir çeşit güneş vardır. Dünya gerçekten boştur. Amiral Byrd de bu gerçeği keşfetmişti. 

LZ: İç Dünyada tüneller var mı?

VA: Evet 

LZ: Bunların uzunluğu ne kadar? 

VA: Oh, çok. Çok, kilometrelerce uzunluğunda. Bazılarının uzunluğu 170 kilometreyi buluyor.

LZ: Bunlar aydınlatılmış mı? 

VA: Bazıları evet. 620 km. derinlikte hiçbir insana rastlamak mümkün değildir. Nereye gittiğinizi bilmezseniz oralarda ölebilirsiniz. Bana bu hikayeleri anlatan yerlilerle birlikte 24 yıl yaşadım. Taş devri insanları ve tarih öncesi yaratıklar, örneğin; Mamutlar 620 km. derinlikte görülebilir. Onlar orada havada salınmaktalar. 

LZ: Salınmaktalar mı? Aşağıda mı?

VA: Evet, onlar havada dengede tutuluyorlar. 

W: Görünüşe göre İç dünyaya girişi engelleyen bariyerlerin nasıl çalıştığını kimse anlayamadı. Bu bariyerler çok yüksek frekanstan oluştuğu için, ancak bunu bilen insanlar buradan geçebilirler.

LZ: Kimler oradan geçebiliyor?

VA: Belirli şartlar altında bunun nasıl olduğunu bilen, belirli bazı insanlar buradan geçebiliyor. 

LZ: Bunun nasıl yapıldığını biliyor musun? 

VA: Hayır, hiç yapmadım.

 W: Bu yerçekimine karşı bir güç mü?

 VA: Yerçekimine karşı bir güç olmalı. Her hâlükârda bu bölgede yerçekimi yok!.. 

LZ: Hiç mi? 

VA: Hayır, hiç çekim gücü yok. Oraya giren hayvanlar havada asılı olarak kalıyorlar. Orada hapsoluyor ve dışarı çıkamıyorlar. Daha sonra da ölüyorlar tabii... Bir defa buraya girdikten sonra, girdikleri şekilde orada hareketsiz kalıyorlar. 

LZ: Onlar nasıl içeri girebiliyorlar? 

VA: Yanlışlıkla. Oraya girdikten sonra da enerji ve yerçekimi yokluğu dolayısıyla orada mahsur kalıyorlar.

LZ: İç dünyada tek bir medeniyet mi yoksa birçok medeniyet mi var? 

VA: Birçok. En önemli şehir Agarta’dır.

LZ: Agarta, "İç dünya"da mı yoksa "Boş dünya"da mı? 

VA: İç dünyada. "Boş dünya"nın kendi ayrı medeniyeti var. 

LZ: Şambala da buraya mı ait? 

VA: Hayır, Şambala iç dünyaya aittir. Şambala ve Agarta tek ve aynı şeydir. İncil’in birçok yerinde "Boş dünya" ile ilgili bölümler vardır. İç dünyadaki güç bariyerlerine gelirsek, bu "boş dünya"yı korumak için oraya konmuştur. Belirli kimseler hariç, kimse bariyerleri geçemez.

LZ: Kutuplarda doğrudan "boş dünya"ya açılan açıklıklar var mı? 

VA: Evet.

Söyleşi daha uzun ancak şimdilik konuşmayı burada noktalamak istiyorum. İkinci bölümde yayınlayabilirim. 

Şimdi yarım bıraktığımız mevzuya gelecek olursak, Hz Muhammed’in miraç gecesinde yer altı topluluğu Ye’cüc Me’cüc’ü ziyaret ettiğinden bahsettikten sonra bu halkın yanına giden başka biri oldu mu? Diye sormuştuk. Ye’cüc Me’cüc ile Agarta aynı topluluk mu henüz bilemiyoruz ancak iddialara göre oyuk dünyayı ilk ziyaret eden kişi efsanenin tek tanığı Amiral Richard Byrd olmuş. 

Amiral Richard Byrd'un Gizli Günlüğü

Amiral Richard Byrd

25 Ekim 1888 – 11 Mart 1957 arası yaşayan Amerikalı amiral ve kutup kâşifi olan Richard Byrd 1929'da Güney Kutbu üzerinden uçan ilk insan olmuştu. Amiral 1947 yılında bir kutup gezisinde yaşadıklarını günlüğüne not etmişti. Günlüğün başlığı şu şekildeyi; ‘’Kuzey Kutbunda bir keşif uçuşu, İç Dünya; Benim Gizli Günlüğüm’’

‘’Uçuş Seyir Defteri’’ 19 Şubat 1947 başlıklı notuna da şunları eklemiştir:

‘’Yazdıklarım Arktik’te 1947 yılı Şubatının 19. Gününde yaptığım uçuşla ilgili. Zamanı geldiğinde, muhakkak insanlar daha akıllı olacaklar ve kaçınılmaz gerçeği kabul edecekler. Yazdıklarımı açıklamak özgürlüğüne sahip değilim, belki de bunlar asla toplumsal bir incelemenin ışığını görmeyecektir ama bir gün herkesin okuyabilmesi için bunları kaydetmek benim görevim. Bu aç gözlü ve sömürücü dünyada kesin eminim ki insanoğlu gerçekleri saklamayı daha fazla başaramayacaktır.’’

Notlarında Agarta’yı ziyaret ettiğini açıklayan Amiral yaşadıklarını şöyle aktarmıştır:

Saat 06:00: Tüm hazırlıklar tamamlandı. Kuzeye doğru uçacağım, tüm yakıt depoları dolduruldu.

Saat 06:20: Sancak motoru daha güçlü gibi. Ayarlama yaptık, şimdi daha iyi.

Saat 07:30: Üsle radyo ilişkisi kontrolu yaptık. Herşey yolunda. Telsizcim memnun.

Saat 07:40: Sancak motorunda zayıf bir akıntı var gibi. Yağ basıncı normal.

Saat 08:00: Uçuyorum. Uçuş normal görünüyor. 7.000 metrede uçuyorum. Türbulans normal. Herşey yolunda.

Saat 08:15: Üsle telsiz kontrolu normal.

Saat 08:30: Türbülans oluştu. Bin metreye kadar inmeye karar verdim, uçuş koşulları yumuşak görünüyor.

Saat 09:10: Çok büyük bir buz alanı, altta kar yağıyor. Görüntü muhteşem. Kırmızıdan mora kadar tüm renkleri görüyorum. Pusula olduğu yerde dönüp duruyor, üsle tekrar ilişki kurduk ve gördüklerimi anlatım.

Saat 09:10: Her iki pusulam da yani manyetik ve gyro pusulalar dengelerini iyice yitirdiler, titreşip duruyorlar. Güneş pusulasını kullanıyorum. Kontroller yavaş tepki veriyorlar ama bir buzlanma belirtisi yok.

Saat 09:15: Uzakta dağlar görüyorum.

Saat 09:49: Dağları gördüğümden bu yana 29 dakika geçti. Görsel bir yanılgı yok. Bunlar birer dağ ve daha hiç görmediğim bir sıradağ halindeler.

Saat 09:55: Altimetre 8.900 metreyi gösteriyor; güçlü bir türbülans var.

Saat 10:00: Hala kuzeye doğru uçuyorum ve altımda küçük bir dağ sırası var, bunu tanımlıyorum ve soruşturmam gerek çünkü böyle bir dağ oluşumu haritalarda yok. O da ne? Dağların arasında ve tam ortada küçük bir nehir akıyor, aşağıda yeşil bir vadi olamaz. Burada garip ve normal olmayan birşeyler var. Buz ve kar olmalıydı ama ben dağların yamaçlarında yeşil ormanlar görüyorum. Yön bulma araçlarım hala çılgınca dönüyorlar. Jiroskop hala öne ve arkaya doğru titreşip duruyor.

Saat 10:05: 4.000 metreye indim ve alttaki vadinin üzerinde sola doğru sert bir dönüş yaptım. Aşağıda yeşille örülmüş bir alan var. Burada ışık farklı, güneşi göremiyorum. Sola biraz daha döndüm ve aşağıda çok büyük garip hayvanlar gördüm. File benziyorlar ama hayır bunlar birer mamut. İnanılmaz ama oradalar. 3.000 metredeyim, dürbünle bakıyorum ve hayvanlar görüyorum; oradalar. Mamutlara çok benziyorlar. Bunu üsse bildirmemiz gerek.

Saat 10:30: Yeşil renkli tepelere yaklaşıyorum. Dış ısı, termometrenin gösterdiğine göre 23 derece. Düz olarak uçmaya devam ediyorum. Göstergeler normal ama ben bir bulmacanın içindeyim. Yine üssü arıyoruz ama telsiz çalışmıyor.

Saat 11:30: Eğer normal kelimesini bu ortamda kullanırsam her şey yolunda. İlerde bir yer var, sanki bir kente benziyor. Uçak çok hafifledi, bir tüy gibi dalgalanarak uçuyor, kontroller emirlerimi dinlemiyorlar. Tanrım!, Normal tepkiler vermeyen bir araç içinde uçuyorum ve yeterince hızlı değilim ama ilerde uçan garip bir araç var. Disk şeklinde ve parlak. Bana doğru yaklaşıyor, üzerindeki işareti görüyorum; bu bir gamalı haç. Fantastik! Neredeyiz? Ne oluyor? Kontrolleri geri almaya çalışıyorum. Ama olmuyor, kontroller isyan ediyorlar.

Saat 11:35: Telsizden çatırtılar geliyor, İngilizce bir ses ama derinlerden geliyor. Aksan İsveç ya da Alman. Şöyle diyor; "Bölgemize hoş geldiniz Amiral. Sizi yedi dakika içinde indireceğiz. Güvenli ellerdesiniz. Rahat olun." Uçağımın motorları durdu, garip bir gücün kontrolu altında uçmaya devam ediyorum. Şimdi uçağım kendi çevresinde dönmeye başladı.

Saat 11:40: Bir diğer telsiz mesajı. İniş olayı başladı. Uçak şiddetle titriyor, aşağıya doğru iniyor, sanki görünmeyen dev bir asansörün içinde gibiyim. Artık çok rahatım, bir şey umurumda değil. Hafif bir sarsıntıyla uçağım yere temas ediyor.

Saat 11:45: Günceme aceleyle son cümleleri yazıyorum. Uçağıma doğru gelenler var; hepsi uzun boylu ve sarı saçlılar. Uzakta büyük ve parlak binaların bulunduğu bir kent var, gökkuşaklarına benzer renk dalgaları nabız gibi atarcasına kentin üzerinde yükseliyor. Ne olduğunu anlamış değilim ama ortada tehlikeli birşey yok, hiçbir silah görmüyorum. Kargo kapısını açarken bir sesin ismimi söylediğini duyuyorum. Her şeye razıyım. (Kaydın sonu)

Kristal kente giriyorum...Bundan sonra olanları hafızama güvenerek yazdım. Hayal gücümü zorlamam gerekiyor, bütün bunlar çılgınca ve olmaması gereken şeyler. Telsizcimle beraber uçaktan çıktık, içten ve samimi bir karşılama bu. Tekerlekleri olmayan küçük bir platformun üstüne bindik. Şimdi hızla parlayan kente doğru gidiyoruz, kent sanki kristalden yapılmış gibi, içeri girerken daha önce hiç görmediğim büyüklükte binalar görüyorum. Bu yapılar Frank Lloyd Wright'ın (Dönemin ünlü sürrealist mimarı) çizimlerinin ötesinde. Ya da bir Buck Rogers filminin setindeyim (Yine dönemin sinemasında canlandırılan bir bilim kurgu kahramanı). Daha önce hiç tatmadığım sıcak içecekler ikram ediliyor, çok lezzetliler. On dakika kadar sonra iki hostes geliyor, çok güzeller ve kendileriyle beraber gelmemi söylüyorlar. Yapacak birşey yok, gidiyorum ama telsizcim kalıyor. Kısa bir yürüyüşten sonra asansöre benzer bir yere giriyor, aşağıya doğru inmeye başlıyoruz, araç duruyor ve kapı yukarıya doğru sessizce açılıyor. Uzun bir koridorda ilerliyoruz, gülkurusu renkte bir ışık heryerden yayılıyor, sanki duvarların içinden geliyor. Büyük bir kapının önünde duruyoruz. Kapının üzerinde okuyamadığım bir yazı var, kapı ses çıkarmadan açılıyor, girmem için işaret ediliyor. Hosteslerden bir tanesi; "Korkacak bir şey yok Amiral, Üstadın huzuruna kabul edileceksiniz." diyor.

Üstad'ın mesajı

İçeri giriyorum, çarpıcı renkler görüyorum, oda büyüleyici ve çok etkileyici. Karşımda çok güzel bir insan var, gördüklerimi anlatamıyorum, bildiğim sözcükler buna yeterli değil. İnsan gibi ama çok daha ötesinde, huzur ve mutluluk yayıyor. Düşüncelerim kesiliyor, melodik ve sıcak bir sesle konuşuyor; "Yerimize hoş geldiniz Amiral" O, bir erkek, yüzünde çok uzun yılların izleri var, uzun bir masada oturuyor sonra kalkıp, bana oturmam için gösteriyor. Oturuyoruz, bana bakıp gülümsüyor ve yine o yumuşak ve melodik sesle konuşuyor; "Sizin buraya girmenize izin verdik çünkü siz dünyanın yüzeyinde tanınan asil birisiniz." Dünyanın yüzeyi mi? diyor ve soluğumu tutuyorum. Gülümsüyor ve; "Evet, şu anda İç Dünya'nın Arianni bölgesindesiniz. Sizi görevinizden fazla alıkoymayacağım, güvenle yüzeye geri döneceksiniz. Ama şimdi Amiral sizi neden buraya çağırdığımızı söyleyeceğim. Irkınızın Japonya'da Hiroshima ve Nagasaki'de patlattığı ilk atom bombalarıyla çok ilgiliyiz. Bu nedenle alarma geçtik ve uçan araçlarımızı yolladık, biz bunlara ´Flugelrad´ diyoruz. Sizi gözlüyorlar ve ırkınızın yüzeyde ne yaptığını araştırıyorlar. Bütün bunlar geçmişte kaldı Amiral ama biz devam etmek zorundayız. Irkınızın savaşlarına ve barbarlığına daha önce hiç karışmadık ama şimdi durum farklı. İnsanlık için uygun olmayan doğal bir gücü yani atomik enerjiyi öğrendiniz. Özel görevlilerimiz dünyanızdaki güçlere mesajlar veriyorlar ama henüz bir tepki vermediler. Şimdi sizi dünyamızın varlığını gören bir tanık olarak seçtik. Irkınızdan binlerce yıl daha eski olan kültürümüzü, bilimimizi göreceksiniz Amiral." Sözünü kesiyor ve benimle ne yapacaklarını soruyorum.

Zamanı geldiğinde...

Üstat delici bakışlarıyla sanki düşüncelerimi okuyor ve bir zaman sonra cevap veriyor; "Irkınız şu anda dönüşü olmayan noktaya ulaştı. Aranızda ellerindeki gücü bırakmaktansa, dünyayı yok etmeyi göze alacak olanlar var." Başımı sallıyorum ve devam ediyor; "1945'de ve sonrasında ırkınızla ilişki kurmaya çalıştık ama düşmanca davranıldı, Flugelrad'larımıza ateş açılıp, düşürüldüler. Savaş uçaklarınız, kötü amaçlarla düşmanca davranarak bizimkileri kovaladılar. Şimdi sana şunu söylüyorum oğlum; dünyanızda çok büyük bir kötülük fırtınası oluşmakta, kara bir öfke ve şiddet yıllardır hiç eksilmeden, artarak birikiyor. Silahlanmanızın bir anlamı yok, biliminizde güvenli bir yer yok. Kültürünüzde açan her çiçek, öfke ve hiddetle ezilip, yok ediliyor, tüm insan canlılar derin bir kaosun içine düştüler. Yaşadığınız son savaş daha sonra ırkınızın başına geleceklerin sadece bir başlangıcı. Biz burada her geçen saat durumu daha açık görüyoruz. Söylediklerimde bir yanlış var mı?" Hayır, bu eskiden de oldu, karanlık çağlar geldi ama beş yüz yıl önce sona erdi, diyorum. Üstad devam ediyor; "Evet, oğlum. Karanlık çağlar asıl şimdi ırkınızın üzerine geliyor, karanlık dünyayı bir örtü gibi örtecek ama inanıyorum ki ırkınızdan bazıları yaşamayı başaracaklar ama buna daha zaman var, fazlası söylenmemeli. Çok uzaklarda ırkınızın yıkıntıları arasından yeni bir dünya doğacak, kayıp efsanevi hazineleri arayacaklar ve oğlum bizim korumamızda güvenlikte olacaklar. Zamanı geldiğinde biz ırkınıza ve kültürünüze yardım edeceğiz, belki savaşın ve çekişmelerin boş yere olduğunu bir gün öğreneceksiniz, ancak bundan sonra ırkınız tekrar kültürü ve bilimi elde edebilecek. Şimdi oğlum, bu mesajla beraber yüzeye dönebilirsin."

Tahmini Flugelradlar

Ve dönüş

Bu sözlerle beraberliğimiz sona ermiş gözüküyor. Bir an için duruyorum, bu bir rüya olmalı ama ben bu gerçeği biliyordum. İki güzel hostesimin gelip "Bu yoldan Amiral" demeleriyle kendime geldim. Çıkmadan evvel bir kez daha dönüp Üstad'a bakıyorum. O mitolojik yüzde yumuşacık gülümseme var; "Elveda oğlum" diyor ve ince uzun elini kaldırarak bir barış hareketi yapıyor. Hızla geri dönüyor ve yukarı çıkıyoruz. Hosteslerimin birisi bana dönüyor ve; "Acele etmeliyiz Amiral. Üstad, sizi geciktirmememizi istedi, mutlaka geri dönmeli ve mesajı vermelisiniz." Bir şey demiyorum. Olan herşey inancın ötesinde. İlk geldiğimiz yere dönüyoruz, telsizcim orada, çok gergin ve yüzünde endişeli bir ifade var. Ona her şey yolunda Howie, diyerek sakinleştiriyorum. Yine uçan platformla uçağımızın yanına götürülüyoruz. Motorlar çalışmıyor, hemen biniyoruz. Kapı kapandıktan sonra görünmeyen güç, uçağı kaldırıp bir anda 8.000 metreye çıkarıyor. Onların araçlarından iki tanesi belli bir uzaklıktan bizi izliyor. Çok hızlı gidiyoruz ama hız göstergesini okuyamıyorum, ileriye doğru gidiyoruz. Telsiz çalışıyor ve bir ses; "Şimdi sizi terk ediyoruz Amiral, kontrollar serbest. Auf Wiedersehen!!!!" diyor. Almanca bir veda. Howie ve ben Flugelrad'ların soluk mavi gökte kaybolmalarını izliyoruz. Uçağım birden sarsılıyor ve aşağıya doğru dalışa geçiyor. Toparlanıyor ve kontrolu alıyoruz. Şimdi uçuş normal, kimse konuşmuyor, ikimiz de kendi düşüncelerimizle başbaşayız.

Güncenin devamı

Saat 22:00: Yine sonsuz buz ve kar çölündeyiz. Üsse uzaklığımız yaklaşık 27 dakika. Haberleşiyoruz, cevap geliyor. Bütün koşullar normal. Üstekiler bizden haber aldıkları için çok mutlular.

Saat 22:00: Üsse yumuşak iniş yapıyoruz. Bir görevi bitirdim ama çok daha büyük bir görev şimdi beni bekliyor...

Kaydın sonu

11 Mart 1947'de Pentagon'da bir toplantıda hazır bulundum. Olanları anlattım, keşfimi açıkladım ve Üstad'ın mesajını aktardım. Her şey gereğince kaydedildi. Başkan'a bilgi aktarıldı ama geciktirildiğimi veya alıkonduğumu hissediyorum. Yüksek Güvenlik Örgütü ve bir tıp ekibi ile uzun görüşmeler yaptırdılar, bir kasıt algılıyorum. Büyük bir sıkıntı içindeyim, ABD Ulusal Güvenlik koşulları gereğince, sıkı kontrol altındayım. Ve sonunda emri aldım; bildiğim her konuda kesin olarak sessiz kalmam isteniyor, bunu insanlık adına yapacakmışım. İnanılmaz ama ben bir askerim ve emirlere uymaktan başka yapacak bir şeyim yok.

30/12/56: Son sözler

1947'den bu yana yıllar geçti. Günlüğümü tamamlamam gerekiyor. Kapatırken, kendimden eminim. Bu sırrı yıllar boyunca inançla sakladım. Bu benim tüm moral değerlerime ve haklarıma karşıydı. Şimdi sonsuz gecenin geldiğini hissediyorum ve bu sır benimle beraber ölmemeli. Ama gerçek eninde sonunda galip gelecek. İnsanlığın tek umudu bu. Gerçeği görüyorum ve ruhum bir an önce serbest kalmak için çırpınıyor. Askeri canavarlığın kalbi olan endüstri için görevimi yaptım. Şimdi uzun gece başlıyor ama bu bir son olmayacak. Uzun Artrik gecesinde olduğu gibi, gerçeğin parlak güneş ışığı yine gelecek ve karanlıklardan ışık doğacak. Çünkü ben Kutbun ötesinde var olan ülkede en büyük bilinmeyeni gördüm.

Amiral Richard E. Byrd

ABD Deniz Kuvvetleri 24 Aralık 1956

‘’Çünkü ben kutbun ötesinde var olan ülkede en büyük bilinmeyeni gördüm’’ Diyen Amiral Richard E. Byrd acaba hayal mi görmüştü? Yoksa gerçekten hayallerin çok ötesinde olan bir dünyaya tanıklık mı etmişti? Biz yine de bunlardan fazla bahsetmeyelim. Ne de olsa ‘’yerin’’ kulağı vardır değil mi?...

Eğer talep gelirse Hitler ile ekibinin Agarta’lılar ile çatışmasından ve Hitler’in Agarta ile bağlantısından detaylı bir şekilde bahsedeceğim ikinci bölüm sizleri bekliyor olacak. Hoşça kalın, sevgiyle kalın...

Bir Cevap Yazın

*E-Posta adresiniz gösterilmez.

Oturum Aç

Şifremi Unuttum

İçeriği Şikayet Et