Okuyanlar Anlatıyor

Bir Zamanlar Almanya


Ferzan Cihangir / Mayıs 01, 2021 / 467 Görüntüleme / 0 Yorum

Sene 1977, aylardan Ekim. Terör olaylarından ve abim Almanya’da olduğundan dolayı ani bir şekilde orada okumaya karar vermiştim. 

Gidişimin 15-20 gün öncesiydi. O zamanlar yurtdışına gidebilmek için vizeye ihtiyaç yoktu. Pasaportunuz, Milli Eğitim Müdürlüğü’nden bir yazı ve döviziniz olduğuna dair bir kağıt parçası yeterliydi. İlk işim olarak Kayseri merkeze kağıtları ve pasaportu almak için yola koyuldum. Pasaportları eskiden valilikten alıyorduk. Valinin imzası gerekiyordu. Valiliğe geldim öğleden sonra saat 2 civarında. Valinin kapısını çaldım ve konuya girdim. Vali ben konuşurken ayaklarını kaloriferin üstüne uzatmış, hem meydanı seyrediyor, ara sıra da gözlerini kapatıp uyukluyordu. Benimle ilgilenmediğinden dolayı kavga etmeye başladık. ‘Efendim ben bekliyorum benimle ilgilenmiyorsunuz’ dememle ‘Sen kimsin beni rahatsız ediyorsun’ dedi. Anlaşamadık, biz sözlü olarak kavga ederken iki koruma beni kollarımdan tutup dışarıya götürdüler. Korumalardan biri Bünyanlı, beni tanıyan, bizim okuldan biriymiş. O bana yardımcı oldu ve pasaportumu vali yardımcısına imzalattı. Pasaportu valilikten aldıktan sonra Milli Eğitim Müdürlüğü’ne gittim. Oradaki Milli Eğitim Müdürü benim öğretmenim çıktığı için bana yardımcı oldu. İstenilen yazıyı hemen alabildim. Sonraki istikamet Merkez Bankası’ydı. Bankaya vardım. O zamanlar 1 mark bankada 2 lira, karaborsada 6 liraydı. Yurtdışına gitmek içim döviziniz olduğuna dair Merkez Bankası’ndan bir yazılı kâğıt yetiyordu, e abimin yanına gidiyordum zaten paraya ihtiyacım yoktu. Bankadan döviz aldım, bankadaki bekçi karaborsacılık yapıyormuş, ona bozdurdum. 2 liraya aldığım dövizi hemen 6 liraya sattım. O 6 lirayla Almanya’da giyebilmek için kendime deri ceket aldım. Daha sonraki günlerde abim bilet gönderdi bana. Her şeyim hazırdı artık, Almanya’ya gidebilirdim. 

Ekimin başında otobüsle Kayseri’den İstanbul’a, oradan da Yeşilköy Havalimanı’na geldim. Üzerimde lisede giymek için Kayseri’de bir terzide diktirdiğim pantolon ve gömlek vardı. Gömleğin üzerine de abimin bana bıraktığı ceketi giymiştim. THY ile uçacaktım. Havaalanında bir polisten bana yardımcı olmasını istedim. Hayatımda ilk defa bir havaalanı polisinin insanları dolandırdığına orada şahit oldum. Yardım istememle polis elimden pasaportumu alıp, Duty Free’ye koştu. Pasaportumu kullanarak alışveriş yapıp pasaportumu hemen geri verdi. Daha sonrasında öğrendim ki Duty Free’den aldıklarını dışarda kaçak olarak satıyorlarmış. 

Uçağa binme vaktim gelmişti. İlk uçağa binişimdi, çok heyecanlanmıştım. Yerime geçtim, yan koltukta sırtında turşu bidonu olan bir adam oturuyordu. Yol boyunca sohbet ettiğim bu kişi Ankara Koçhisarlı işçi bir adamın eşiydi. Yol boyunca o turşu bidonunu sırtından hiç indirmedi. 

Frankfurt Havalimanı’na inişimiz 14:15’ti hiç unutmuyorum. Havaalanında Alman polislerinin Türkiye’den gelen insanları çok aşağılayıcı şekilde karşıladıklarını gördüm. Hatta valizleri açtırıp ayaklarıyla tepiyorlardı. Şaşırmış ve üzülmüştüm. İşlemlerim bittikten sonra taksiyle Frankfurt Tren İstasyonu’na geldim. Abim beni tren istasyonunda bekliyordu. Birbirimizi görür görmez sarıldık ve ağladık. Abimle uzun süredir görüşemiyorduk. 3 senede bir Türkiye’ye geliyordu çünkü. Kavuşma anımızdan sonra abim bana fırından ekmek almam için para verdi, tren istasyonundan ekmek alıp eve öyle geçecektik. Ben ortaokul ve lisede Almanca dersi gördüğümden dolayı çok rahatlıkla ekmek alabileceğimi düşünüyordum. Parayı alıp fırına gittim, kendimi ifade edemediğimden dolayı ekmeği satın alamadım. Fırında çalışan 18 yaşlarındaki kızın ilk sorduğu soru ‘Ne tür ekmek istiyorsunuz?’ oldu. ‘Weissbrot mu, yoksa başka çeşit mi?’. Türkiye’de sadece tek çeşit olduğundan dolayı şaşırmıştım. Ekmeğin çeşitlerinin olduğunu ilk orada öğrendim. Kız cevap veremediğimi fark edince elimden tuttu, hangisinden istiyorsam işaret ettirtti, ekmeği öyle alabildim. O bana çok ağır gelmişti o zamanlar. 

Fırından sonra acıktığımızı farkettik. Abim beni bir İtalyan pizzacısına yemek yemeye götürdü. Çok salaş ve küçük bir yerdi. Sonradan öğrendim ki daha sonra orayı İranlılara satmışlar ama çalıştırılamamış. Hayatımda unutamayacağım İtalyan pizzasını ilk orada yedim, yıllar sonra İtalya’ya gittiğimde bile öyle bir pizzacıyla karşılaşmadım. Daha sonraları yaşamak için gittiğim Düsseldorf’ta, Old City’de bir pizzacıda aynı lezzeti buldum. Hala Düsseldorf’a ne zaman gitsem, aynı pizzacıda yerim. 

Kendimi cennette hissediyordum, Almanya bizden çok ilerdeydi o zamanlar. Oradan markete gittik. Alışveriş yaptık. Alışverişten sonra da abimin ikimiz için tuttuğu eve geldik. Pazar günü dinlendim. Pazartesi dil okuluna başladım hiç durmadan. 

Dil öğretmenimin adını Herr Oliver’di. Öldüyse mekanı cennet olsun, orta boylu, mavi gözlü, muhteşem bir dil öğretmeniydi. Sayesinde iki ayda Almancayı hemen söktüm. Dil okulundaki en yakın arkadaşım Turkcell’in sahibi Mehmet Emin Karamehmet’ti. O zamanlar babası Çukurova Holding’in sahibiydi. Dil okulundan sonra o Darmstadt Üniversitesi’ne kayıt yaptırdı. Daha sonrasında orayı bırakıp Amerika’ya geçti, bense 2 ay sonra Giessen Üniversitesi’nde inşaat fakültesini kazandım. Bu yüzden Frankfurt’tan tek başıma Giessen’e taşınmak zorunda kaldım. Orda ilk etapta amcamın oğlu Mehmet’in evinde kaldım, ordan da tek odalı bir yurda taşındım. Giessen şehrinde, Kleinlinden kazasında oturuyordum. Küçük orman içerisinde, dağın eteğinde bir yerdi. Ve böylece tek başına olan yurtdışı serüvenim başlamış oldu…

Bir Cevap Yazın

*E-Posta adresiniz gösterilmez.

Oturum Aç

Şifremi Unuttum

İçeriği Şikayet Et