İlginç Bilgiler

Dünya Üzerinde Varlığı Kanıtlanamayan Garip Yaratıklar


Ocak 22, 2023 / 1323 Görüntüleme / 0 Yorum

Geçmişten günümüze kadar her zaman, efsane mi gerçek mi diye tartışılan, varlığı asla ispatlanamayan yüzlerce yaratık bulundukları bölgenin halkına korku saldı. Ancak yaratıkları gördüklerine yemin eden binlerce insan olsa da ele geçirilemedikleri için bunlar efsaneden öteye geçemedi. Fakat aralarında öyleleri var ki yüzlerce kişinin ölümünden bile sorumlu tutuluyor. Hazırsanız başlıyoruz...

CHUPACABRA

Chupacabra

Büyük Antiller'in en küçük adası olarak anılan içinde adacıkları da barındıran bu tropikal ada içinde gizemli bir efsaneyi daha barındırıyor.

Chupacabra ilk kez 1995 yılında Porto Riko'da görüldüğü iddia edilen tüm Kuzey ve Güney Amerika genelinde hayvancılık sahiplerine musallat olmuş, keçi, tavşan, köpek, tavuk ve benzeri hayvanların kanını emerek öldüren iki ayakları üzerinde durabildiği söylenen korkunç görünümlü bir yaratıktır. Onlarca belgesele konu olan bu efsane yaratığı gördüğünü söyleyen binlerce görgü tanığı var. 

Chupacabra, esasında “keçi emen” anlamına gelen İspanyolca bir kelimedir. Kayıtlarda geçen ilk tarih 1995 olsa da bu efsanevi yaratığın kökeni eskilere dayanıyor. 1975 yılında, Porto Riko’nun Moca kasabasında çok sayıda ölü çiftlik hayvanları bulunmuştur. Söylentiye göre, tüm bu ölü hayvanların vücutlarında bütün kanlarının emildiği dairesel delinme yaraları vardı. Cesetlerin hepsinde göğüslerinin yakınında üçer tane olmak üzere, içinden kanlarının emildiği düşünülen yaralar bulunmuştu. Yani tüm hayvan ölümü vakalarında hayvanlar yenmiyor sadece kanları emiliyordu.

Porto Riko’nun Canóvanas kasabasında, Madelyne Tolentino adında bir bayan 1995 yılının ağustos ayında yaratığı gören ilk görgü tanığı olarak kayıtlara geçmişti.  Madelyne, evcil hayvanlar da dahil olmak üzere 150 kadar hayvanı öldüren vahşi ve tuhaf bir yaratık gördüğünü iddia etmişti.

O günden bugüne kadar Kuzey ve Güney Amerika’nın çeşitli bölgelerinden, Chupacabra görüldüğüne dair çok sayıda rapor gelmeye devam etti. Bireysel Görgü tanıklarının açıklamalarında birtakım farklılıklar olmakla birlikte, kendilerini tekrarlayan bazı ortak özellikleri vardı. Tanıkların ortak açıklamalarına göre Chupacabra'nın yüksekliği yaklaşık 1.22-1.52 metreydi. Başı oval şekilli ve kırmızı parlayan ateşli gözleri vardı. Başının tepesinden omurgasının ucuna kadar ona korkutucu bir görünüm veren sivri uçlu dikenleri, bir kurbağaya benzeyen benekli lekeleri olan yeşil renkli bir cildi vardı. İki ayağının üzerinde durabilse de hız kazanmak için 4 uzvunu da kullanmaktaydı. Bazı görgü tanıklarına göre Chupacabra’nın yürüyüşünün bir maymun gibi, bazı görgü tanıklarına göre de kanguru gibiydi.

Görgü tanıklarının ifadelerine göre Chupacabra kendi içinde iki farklı türe ayrılıyordu. Biri Porto Riko adasında görülen dikenli sırtlı sürüngenimsi bir yaratıkken Teksas'ın güneyinde tüysüz daha çok şeytani bir köpeğe benzeyen bir türle karşılaşılıyor. 

Teksaslılara göre Chupacabra

Yaratığın olası kökeni ile ilgili de birçok teori ortaya atıldı. En yaygın olanlardan biri ise uzaylılarla ilgiliydi. Bazı teorisyenler bu yaratığın uzaylıların bizim gezegenimizde geride bırakmış oldukları hayvanlarından biri olduğuna inanıyor. Başka bir teoriye göre ise yaratığın aslında yanlış giden bir NASA hayvan-uzaylı melezleme deneyinin sonucu mutantlaşmış bir yaratık olduğuydu.

Porto Riko'da oldukça büyük gizli bir askeri üssün olduğu, üssün altında ise deneylerin yapıldığı gizli bir bölge olduğuna dair söylentilerin olması Chupacabra olayının bunlarla bağdaştırılmasına sebep oluyor.

Çünkü söylentiye göre burada devlet düşmanlara karşı savaşacak acımasız, mutant bir canlı oluşturmaya çalışıyor. Davranış ve avlanış biçimleri hiçbir canlıya benzemediği için bu teoriye insanlar sıcak bakıyor. İlk Chupacabra görülme vakalarının Amerika hükümetinin geçmişte tıbbi deneyler yaptığı bir adada gerçekleşmesini de göz önüne aldığımız da bu yaratıklar ilk olarak gerçekten askeri bir silah olarak mutanta dönüştürülmüş canlılar olabilir mi?

Yine başka bir iddiaya göre 9 Şubat 1984 yılında Porto Riko yağmur ormanlarında yerliler ağaçların üzerinde parlak bir diskin süzüldüğünü görüyor. UFO bir süre sonra dağın yamacına düşüyor. Hükümet ve askeri yetkililer bir saat içinde alanı kordon altına alıyor ve kazaya dair tüm kanıtları kaldırıyorlar. Ancak birkaç görgü tanığı yetkililer gelmeden önce objeyi görme fırsatı yakalıyor. UFO enkazı kaldırıldığı zaman aracın içinde birçok ölü Chupacabra bulunuyor. Çarpışma sırasında tüm Chupacabra'lar ölmüyor birkaç tanesi araçtan kaçmış ve saklanmak için ormana girmişler. Chupacabra efsanesinin belki de başlangıç noktası buydu. Bu olaya inananlar ise Chupacabra'nın uzaydan gelen bir canlı olduğunu düşünüyor. Yani bilim insanları Chupacabra'yı mutantlaştırmamış ama onun yerine bir UFO'nun içinde bulup incelemiş olabilirler miydi?

Bazı kripto zoologlara göre Chupacabra'nın uzaydan gelen bir yaratık olma ihtimali çok düşük ve korkutucu bir ihtimal olarak nitelendiriliyor.

Yaratığa ait son güncel haber 2021 yılına aitti. Şili'de 2020 Kasım ayından 2021 ocak ayına kadar 50'ye yakın hayvan gizemli bir şekilde ölmüştü. Raporlara göre bu süre zarfında Bolivya sınırındaki Colchane adlı köyde 50 civarında lama ve alpaka cesedi bulundu. Ölü hayvanlardaki yara izlerini inceleyen uzmanlar, bir yırtıcının izine rastlayamadı. Bölge halkı ise, Şili efsanelerinde geçen ve hayvan kanı emerek yaşadığı düşünülen Chupacabra adlı gizemli yaratıktan şüphelendi.

Şili’nin kuzeyinde yaşanan toplu hayvan ölümlerini inceleyen yetkililer ve veterinerler, göğsünde bir delikle ölü bulunan düzinelerce lama yavrusu ve alpakanın ardından şaşkınlıklarını gizleyememişti.

Bölgede çiftçilik yapan Juan Choque Choque ise “İlk birkaç vakada, hayvanların birisi tarafından öldürüldüğünü düşünmüştük. Ama daha fazla hayvan görmeye başladıkça bunun şeytani olduğunu düşünmeye başladık ve ölümler artmaya devam ediyor. Kuzenim bunun yıllar önce bir insanı ağır şekilde yaralayan chupacabra adlı bir yaratık olabileceğini söyledi. Bu da beni korkuttu. Bahçeyi aydınlatması için bir güneş paneli koydum. Bunu yapanın bulunmasını ve sona ermesini istiyorum” dedi.

Porto Riko’daki ilk Chupacabra vakasında da bir gecede 80 koyunun öldürüldüğü benzer bir durum söz konusuydu. Bu olağanüstüydü. Çünkü teorik olarak tek seferde bu kadar fazla hayvanı öldürme kapasitesine sahip olan bir hayvan veya yaratık yok.

Peki hiçbir Chupacabra ele geçirilebildi mi? Avcılara göre bu yaratığı avlamak olağanüstü zordu. Lakin Gordon Taylor Teksas'da bir Chupacabra'yı vurduğunu iddia etmişti. Gordon şu açıklamaları yapmıştı: ''2008 yılında bir öğleden sonraydı. Teksas’daki bir çiftlikte avlanıyorduk. İlk ortaya çıktığında çakal olduğunu sandım. Ama sonra çok hızlı koştuğunu gördüm. Bu tamamen farklı bir şeydi. Bir yırtıcı olduğu belliydi ve buraya ait olmadığını biliyordum. Bir an durdu ve onu vurma fırsatı yakaladım. Vurduktan sonra birkaç fotoğrafını çektim ve aşırı derecede uzun köpek dişleri olduğunu gördüm. Bir köpekte veya çakalda hiç görmediğim kadar büyüktüler. Vurduktan haftalar sonra kampa geri döndüm. Orman kurucusu geldiğinde cebimden telefonu mu çıkardım ve ona şu fotoğraflara bakıp bana ne öldürdüğümü söyler misin dedim. Fotoğraflara baktı ve dostum bunu öldürüp bana haber vermediğin için seni hapise atmalıyım dedi. Böyle bir şeyi ele geçirmek için her şeyi yapabiliriz. Çünkü DNA testi yaptırıp türü tespit etmek istiyoruz dedi. Bilinmeyen bir tür olduğunu o zaman anlamıştım.''

Bunun gibi onlarca görgü tanıklarıyla yapılan röportajlarla birlikte yapılan araştırmalar in search of Monsters (Canavarların Peşinde) adlı belgeselin Chupacabra bölümünde işlenmişti. İzlemenizi öneririm.

Büyük bir coğrafi bölgede sayısız görgü tanığı tarafından görülmesinden dolayı Kripto zoologlar yaratığın gerçek olduğunu düşünerek daha ileri araştırmalar yapmaya devam ederken, bilimsel kanıt destekçileri ise aksini düşünmektedir.

ZIPLAYAN JACK

Seri katil karın deşen Jack ile birlikte 19. Yüzyıl'da ortaya çıkan özellikle 1830 yılında tüm İngiltere’yi korkutan bu yaratık, geceleyin ortaya çıkmakta, inanılmaz sıçrayışlar yapmakta, bazen ayakların bazen ellerin üzerinde yürümekte, gözlerinden ateşler çıkarmakta ve karşına çıkana zarar vermekten de sakınmamaktaydı.

Bir canavar mı, uzaylı mı, yoksa üzerinde gizli aparatlar saklı kurgusal karakter Batman gibi bir kostüm giyen çılgın bir bilim adamı mı olduğu o günden bu yana her zaman soruldu.

Görgü tanıkları onu uzun, zayıf, güçlü, siyah pelerin giyen ve 6-9 metre kadar sıçrayabilen bir insan olarak tanımlamaktaydılar. Büyük noktalar şeklinde gözleri ve burnu olan, garip beyaz ve mavi ateş tüküren bir yaratık olduğu da rapor edilmişti.

Herkesin korkulu rüyası Zıplayan Jack

İlk olarak 1837 yılının Eylül ayında görülen Jack ilk eylemini de yapmıştı. Gecenin geç saatinde işinden evine dönen bir iş adamı mezarlık demirleri üzerinde garip bir karartı gördü. Mezarlık parmaklıkları 3 metre yüksekliğinde olmasına rağmen, Jack bunları hiç zahmet çekmeden tırmandı ve karşı tarafa geçerek adamın yolunun önüne çıktı. Bu olağanüstüydü. Çünkü bu yükseklikte bir duvarı herhangi bir alet yardımı olmaksızın bir insanın aşması mümkün değildi. Sivri kulakları vardı ve gözleri kırmızı parlıyordu; burnu da dik ve sivriydi. Bir süre sonra Zıplayan Jack 3 kadın ve bir erkeğin içinde bulunduğu bir gruba saldırdı. Hepsi kaçtıysa da Polly Adams geri de kaldı. Zıplayan Jack onu bluzundan yakaladı, göğsüne yapıştı ve karnını pençelemeye başladı. Bu saldırı sırasında şuurunu kaybeden genç kızı polis baygın olarak buldu.

Jack'in bir saldırısından sonra olay yerine gelen polis, yerde yaklaşık 5 cm' derinliğinde ayak izleri bulmuş, bu izlerde yaylı bir sistemin belirtileri varmış. Yani Zıplayan Jack bazı aparatlar takan kostüm dehası biri olabilirdi.  Ama onun yüzünü ve ellerini görenler sanki insandan uzak bir yaratığı tarif ediyor gibiydi. Uzaktan beyefendi gibi göründüğü, ancak şeytana benzer bir yüze sahip olduğu anlatılıyordu. Hatta bazı görgü tanıkları onu şeytani özelliklere sahip veya açıkça insanlık dışı olarak tasvir edecek kadar ileri gitmişlerdir.

Londra'nın batı yakasında Mary Stevens adında genç bir hizmetçi kadın işini bitirip evine dönerken önüne siyah giysili bir yaratık atlamıştı. Metali andıran sertlikteki parmaklarıyla kadının elbiselerini parçalamış onu zorla öpmüştü. Ardından genç kızın çığlıkları mahallelinin dikkatini çekince korkudan kaçmış.

Ertesi gün kısa bir mesafede, yaratık yoldan geçen bir arabanın önüne atlayarak sürücüsünün kontrolünü kaybetmesine ve çarpmasına neden oldu, tanıklar o varlığın daha sonra 9 metrelik bir çitin üzerinden atlayarak ve tiz bir kahkaha atarak gelişigüzel bir şekilde kaçtığını iddia etti. 

Bu vakayı takip eden günler ve haftalar içinde onlarca kişiden benzer tarifler ve saldırı ihbarları gelmeye devam ediyordu.

En detaylı rapor 1838 yılının 22 Şubat gecesine aitti. 18 yaşındaki Jane Alsop evinin kapısının çalındığını duydu. Kapıyı açtığında karşısına çıkan siyah cübbeli bir adam (O zamanlar polisler siyah cübbe giyiyorlarmış.) “Ben bir polisim. Allah aşkına bana bir ışık getirin. Bu sokakta Zıplayan Jack’i sıkıştırdım” diye bağırıyordu. Jane, babası ve iki kız kardeşi ile aynı evde oturuyordu. Adama ışık getirmek için geri döndü. Bir mum bularak adamın olduğu kapı ağzına döndü. Işık adamın garip yüzünü aydınlattı: Bu Zıplayan Jack’ten başkası değildi. Aniden kızın yüzüne mavi-beyaz bir gaz püskürttü. Kız kaçmak istediyse de, Jack onu saçlarından yakaladı. Bu sırada olay yerine gelen kız kardeşlerden biri kurbanı içeri çekmeye çalıştı. Zıplayan Jack telaşla uzaklaşana kadar bir süre kapının önünde gürültü yaptı. Tanıklardan birine göre Jack, Jane’nin bahçesine paltosunu düşürerek kaçtı. Bazı görgü tanıkları ise Jack’in bir suç ortağı daha olduğunu söyledi.

Jane polise verdiği ifadede Zıplayan Jack’i şöyle anlatıyordu: “Kafasında büyükçe bir kask vardı ve muşambayı andıran bir elbise giyiyordu. Elbiselerinden biri polislerin giydiği cübbeye benziyordu. Elleri oldukça soğuk; buz gibiydi ve pençeleri çok güçlüydü. Ama en korkuncu gözleriydi. Ateş topları gibi yanıyordu “.

Zıplayan Jack’in eylemleri bununla sınırlı kalmadı. 19’uncu yüz yıl boyunca İngiltere’nin neredeyse her yerinde görüldü. 1830'ların sonuna doğru bir ara ortadan kaybolsa da, 1840 yılından 1850'lere kadar zaman zaman kendini gösterdi. 1870’de bir nöbetçi bölüğünü korkuttu. Karanlıktan ok gibi fırlayarak ıslak ve soğuk elleri ile onların suratlarını tokatlayarak, nöbetçi kulübesinin çatısına sıçradı. 1877′de kızgın kasaba halkı Jack'e ateş etmeye çalıştı. O sadece kahkahalar atarak karanlığa karıştı.

Zıplayan Jack bir seri katilden çok insanları korkutmayı seven bir hayalet portresi çizmekteydi. Örneğin bir keresinde bir makinistin karşısına çıkıp kontrolünü kaybetmesine ve onlarca insanın yaralanmasına sebep olmuştu.

Tüm bu yaşananlardan sonra Zıplayan Jack ile ilgili bilimsel ve paranormal birçok iddia ortaya atıldı. Zıplayan Jack'in esprili, tuhaf eğlence anlayışına sahip, zengin bir adam olduğu iddiası bunlardan biriydi. Bu adamın ise İrlandalı asilzade Henry Bresford olduğundan şüphelenilmekteydi.

Zıplayan Jack'in insanları korkutmaktan zevk alan sadist bir hayalet, dünya dışı uygarlıklardan birinin mensubu, toplumda kargaşa çıkarmaya çalışan bir medyum/büyücü olduğu iddiaları da vardı. Bu iddialara inananların sayısı diğer iddiadan çok daha fazlaydı.

İnsanlar 1880'lerin sonuna dek Zıplayan Jack'i görmeye devam etti. Sonrasındaysa bir şehir efsanesi olarak kaldı. Resmi kayıtlara göre 1907 tarihine kadar görüldüğü söylense de bazıları 2008 yılına kadar gördüklerini bile iddia ediyorlar.

En yaygın olarak Londra'da görüldüğü rapor edilse de, görülme raporları, Middleborough, Liverpool ve Lincolnshire dahil olmak üzere Britanya'da ve hatta İskoçya'nın bazı bölgelerine kadar yayılmıştır.

Ardında birçok teori bırakan Jack ilgili birçok kitap, çizgi roman ve bir de sinema filmi yapıldı.

Peki sizce Zıplayan Jack, doğaüstü yeteneklere sahipmiş gibi gözükmek için bir tür kostüm ekipmanı kullanan kötü niyetli bir insan mıydı yoksa çirkin görünümü ve benzersiz nitelikleri nedeniyle uzaydan gelen doğaüstü, zeki bir yaratık mıydı?

MOTHMAN (GÜVE ADAM)

Güve Adam (Mothman)

46 kişinin ölümüne sebep olduğu iddia edilen, tüm şehri korkutarak etkisi altına alan, adına müze kurulan, üzerine filmler çekilip kitaplar yazılan, heykeli kasabanın göbeğine dikilen, 1966-1967 yılları arasında yaşadığı iddia edilen efsane yaratık, nam-ı diğer Güve Adam yani Mothman Point Pleasant kasabasını yaklaşık 2 yıl etkisi altına almıştı.  Görgü tanıklarının ifadelerine göre dev kanatları olan bu uçan yaratık hakkında daha detaylı bilgi için ''Point Pleasant Kasabası ve Kasabayı Etkisi Altına Alan Efsane Yaratık Mothman’in Hikayesi'' adlı yazımızı okuyabilirsiniz

NESSIE VE GÖL CANAVARI

Loch Ness Canavarı

Loch Ness, İskoçya'nın Highlands bölgesinde yer alan bir vadi set gölüdür. Güzel manzarasının yanında gölü bu kadar ünlü yapan şey Loch Ness Canavarı efsanesidir. Halkın taktığı isimle Nessie olarak da bilinen bu göl canavarının varlığına dair bilimsel bir kanıt, yapılan birçok aramaya rağmen bulunamasa da yaratığın varlığına inananların sayısı azımsanmayacak kadar fazla. 

İskoçya’da Highlands'de bulunan Loch Morar gölünde yaşadığı öne sürülen Morag adında, Kongo Nehri Havzası'nda Mokele-mbembe adında, Japonya’da Kussharo Gölü'nde Kussie adında, Nevada ve Kaliforniya'da bulunan Kuzey Amerika'nın en büyük dağ gölü olan Tahoe Gölü'nde TahoeTessie adında, Uganda'nın Victoria Gölü'nde Lukwata adında, İsveç’in Storsjön Gölü’nde Storsjöodjuret adında, Norveç'in Seljordsvatnet Gölü'nde ise Selijordsormen gibi birçok göl canavarı vakaları mevcut. Türkiye'de de Van Gölü canavarı listeye giriyor tabi. 

Tabi bunlardan en ünlüsü Nessie. Bugüne kadar onlarca fotoğrafının çekilmesinin, binlerce görgü tanığı olmasının yanı sıra yüzlerce bilim insanının da araştırmaya giriştiği yaratık yakalanamadı. Fakat canavara inananlar, aramalar sırasında canavarın gölün derinliklerindeki mağaralara saklandığını ve çamurlu sular yüzünden görülemediğini iddia ederler. Peki bilim ve halk Nessie ve diğer göl canavarları için ne söylüyor? 

Daha detaylı bilgi için Loch Ness Gölü ve Nessie Efsanesi başlıklı yazımızı okuyabilirsiniz.

YETİ (KOCA AYAK)

Koca Ayak (Yeti)

Ormanın derinliklerinde insana benzeyen bir varlığın yaşamını sürdürme ihtimali sizce nedir? Bazılarının özellikle Himalayalar gibi soğuk iklimlerde yaşadığına inandığı, bir insanın iki üç katı boyutunda dev ayaklı, gorile benzetilen insan üstü bir yaratık olan Yeti'nin her ne kadar varlığına inananlar olsa da bilim adamlarının çoğu, yetinin var olduğu ihtimalinin eldeki verilere göre çok zayıf olduğunu ve bu nedenle onun efsanevi bir yaratık olduğu fikrindedir. Fakat görgü tanıklarına göre tek bir Yeti yoktur. Çünkü Yeti hemen hemen her ülkede görülmüş ve ona farklı isimler koyulmuştur.

Amerika'dan Himalayalar'a Avrupa'dan Azerbaycan’a ve Türkiye'ye kadar uzanan vakalar Yeti'yi global bir duruma getirmiştir.

Meh-Teh (insana benzer hayvan), Miçe (ayı adam), Dzu-teh (sığır ayı), Migoi (yaban adamı), Mirka (vahşi adam) Kang Admi (kar adamı) gibi adlarla anılır.

Ormanda yaşayan yarı insan yarı hayvan yaratıklara halk masallarında çok sık rastlanmaktadır. Yüzyıllar boyunca bu yaratıkların kadim zamanlarda yaşadıkları düşünülmüştür. Bazıları ise bu yaratıkların tamamen hayal ürünü olduğunu düşünmektedir. 

Koca Ayak ismi yaratıkların bıraktıkları izler sebebiyle takılmıştır. Çoğunlukla izler beş parmaklıdır. Fakat 2,3,4 ve 6 parmaklı izler de görülmüştür. İnsan ayağına benzemektedir fakat insan ayağından çok daha büyüktür. Yüzlerce tanığın verdiği ifadelerden boylarının 1,80 ile 2,50 metre olduğu anlaşılmaktadır. Ayak altı geniş yağ dokusu ve kemikleri maymunlarınki ile örtüştüğü için maymunumsu bir yaratık olduğu düşünülür. 

Sırrı açıklanmamış en belirgin kanıt ise 1951'de Himalaya'da tırmanış için kullanılan Menlung Üssü'nde koca ayak izlerinin bulunması olmuş. Devasa ayak izlerinin sırları bugün bile çözülmüş değil.

Türkiye'de en çok Karadeniz’de bahsedilen bu yaratığın Evliya Çelebi'nin seyahatnamesinde bile geçmesi tüyler ürpertici başka bir detay.

Kışın en sert geçtiği 22 Aralık ile 30 Ocak arasındaki 40 günlük dönemde Karadeniz’de bulunan insanlar soğuğun yanı sıra Yeti'ye karşı da önlemde almaktadır. Evet yanlış duymadınız.

Yunan, Bulgar, Türk ve Anadolu halk kültürlerinde kışları ortaya çıktığına inanılan, tüylerle kaplı Karakoncolos adındaki bir yaratıktan Karadeniz halkı geçmişten bugüne önlemler almaktadır.

Efsaneye göre Karakoncolos geçmiş zamanlarda bir eve girip bulduğu tarakla ev sahibini yaralamış ve hayatını kaybetmesine sebep olmuş.  Bu olay Anadolu kültüründe gelenekleşmiş ve hala günümüzde birçok köyde 22 Aralık ile 30 Ocak arasında insanlar evlerinde bulunan tarakları saklıyorlarmış.

Eve girmelerini önlemek için eşiğin dışına kabak, kuymak, lahana, pancar gibi yiyecekler bırakmak gerekir. Yiyecek bulamaz ve eve girerse erkek çocuklarını, ahıra girerse yeni doğmuş buzağıları yiyeceğine inanılır. Yalnız yakaladığı kız çocuklarının saçlarını yün tarağı ile derilerine batırarak, canlarını acıtarak taramaktan hoşlanırlarmış. Çocuklar ona sokakta yakalanmamak için kış günleri evden çıkmaz, yün tarakları ise geceleri açıkta bırakılmazmış.

Özellikle Trabzon'un Şahinkaya köyünde yaygın olan Karakoncolos inancı, Yozgat'ın çevre illerinde de bilinmekte. Köylülerin inancına göre bu aylarda Karakoncolos yaşadığı yer altından veya mağaraların derinliklerinden ortaya çıkıyor. Rize de ise onun kuzey rüzgarları ile denizden geldiğine inanılır. Karakoncolos Türk mitolojisinde küçük çocukları yemesi ile de tanınmakta.

İnanca göre Karakoncolosların en korkulan yönü taklit yetenekleridir. Geceleri sokaklarda dolaşırken pencerenize yaklaşıp tanıdığınız birinin sesiyle sizi dışarı çağırır. Ses verirseniz sesinizi, dışarı çıkarsanız sizi alır götürür; uyanmazsanız sabah sokakta donmuş olarak bulunabilirsiniz. Bu inanç Anadolu kültürüne öyle yerleşmiş ki Kırşehir'de gençler ayı postu giyip ev ev gezdiği bir adete bile dönüşmüştür.

Peki Koca Ayaklar hiç yakalanmadan nasıl yaşayabiliyorlar? Hiç yakalandılar mı? Koca Ayağın yakalandığı iddia edilen bir vaka var. 1870 yılında Gürcistan ve Rusya arasındaki bir bölgede söylentilere göre Kafkas dağlarında oldukça enteresan görünüşte bir kadın yakalandı. Sıradan bir insan değildi. Çok güçlü, atletik ve hızlıydı. Tüm vücudu kıllarla kaplıydı. Tavırları vahşi bir hayvan gibiydi. Oxford üniversitesi’nden Bryan Sykes 1870’te ele geçirilen bu kadının Koca ayak olabileceğini iddia etti. Kadın onu avlamak için bir avcı grubu ile anlaşan yerel bir tüccar tarafından keşfedildi ve kendisine tuzak kurularak yakalandı. Bir toprak ağası tarafından yakalanarak teknedeki malikanesine götürüldü ve burada esir tutuldu. Ona Zana ismini verdiler. Konuşamıyor ve konuşulanları da anlamıyordu. 

1890 yılında hayatını kaybedene kadar esir tutulan Zana yaşamı boyunca insanlar gibi kıyafet giymeyi reddetmiş. Anlatılanlara göre tüm vücudu tüylerle kaplı, 1.98 boyunda ve oldukça da kaslıymış.  Yakalanmasından uzun bir süre sonra bölgedeki erkeklerden dört tane çocuğu meydana gelmiş. 1890 yılında vefat eden Zana'nın cesedinin nerede olduğu ise bilinmiyor. Fakat onun soyundan gelen insanlar hala hayattaymış.

Evliya Çelebi Seyahatname ’de İstanbul’da, Bulgaristan’da ve Kafkaslarda karşılaştığı zengin Karakoncolos anlatılarına da yer vermektedir. Evliya Çelebi’ye göre İstanbul’un 17 tılsımı vardır ve bunlardan biri de Zemheri aylarında ortaya çıkan Karakoncoloslardır.

2021 yılında Oklahoma eyaleti cumhuriyet temsilcisi Justin Humphrey Kuzey Amerika ormanlarında yaşadığı iddia edilen koca ayağın yakalanması için 1648 sayılı kanun tasarısını tanıttı. Kanuna göre 1 numaralı kural Koca Ayağı zarar vermeden yakalamaktı. Bunu başaran kişiye de 2,1 milyon dolar ödül koyuldu. Tabi şu ana kadar kimse ödüle sahip olamadı.

DENİZ KIZLARI

Deniz kızları gerçek mi?

Birçok efsaneye konu olmuş olan deniz kızları gerçekten var mı?

Belinin üst tarafı insan olan ve vücudunun alt kısmı ise balık yüzgecine benzeyen canlı olarak tasvir edilerek Dünya üzerinde birçok kültürde gerçek olduğu ve benzer görünümlere sahip oldukları ifade edilen deniz kızlarının aslında var olduğuna fakat masallarda anlatılanlar gibi güzel olmadıklarına inanan birçok insan var.

Tasvir edilen güzel deniz kızları

Yarı insan yarı balık vücutlu insansıların efsaneleri MÖ 5000 yılına kadar dayanır. Varlıklarına dair en büyük dayanak ise Kolomb'un açıklamalarıdır. 

Amerika'yı keşfeden kâşif Kristof Kolomb, yaptığı yolculuk sırasında deniz kızlarını gördüğünü ancak söylendiği gibi ilgi çekici olmadıklarını ve oldukça çirkin olduklarını ifade etmiştir.

1493 seferinde Haiti yakınlarında 3 tane deniz kızı gördüklerini söyleyen Kolomb günlüğünde şu ifadelerine yer vermiştir: ''Önceki gün 3 Deniz kızıyla karşılaştım fakat yüzleri daha önce tasvir edildikleri gibi güzel değildi. Onlarla Afrika Gine'de Malagueta yakınlarında da karşılaşmıştım.''

Gerçekte deniz kızları nasıl görülüp betimlenmiştir?

Ünlü kâşif Henry Hudson da, 1608 yılında Norveç yakınlarında seyrederken mürettebatından birinin tanık olduğu bir olayı seyir defterine şu satırlarla kaydetmektedir: "Bu sabah güverteden bakan bir yoldaşımız bir deniz kızı gördü… Sırtı ve göğüsleri kadın gibiydi. Vücudu hemen hemen bizimki kadardı, teni çok beyazdı ve uzun siyah saçları arkasından dökülüyordu. Dalarken kuyruğunu gördüler, yunusa benzeyen kuyruğu orkinos gibi alacalıydı."

Sufi, düşünür Muhyiddin İbn Arabi, baş eseri Fütuhat-ı Mekkiyye'de de denizlerin derinliklerinde yaşayan birtakım insanların varlığından şu şekilde bahseder: ''Onlardan birisi de su adamlarıdır. Onlar su içinde ve nehir kenarlarında Allah'a ibadet eden ve herkesin kendilerini tanımadığı kimselerdir.''

İmam Şarani'nin Tabakatül Kübra adlı eserinde de denizde yaşayan insanlarla keramet sahibi olduğuna inanılan Mevlâna Şemseddin Hanefi Hazretlerinin görüştüğü geçiyor.

''Denizaltı sakinlerini de ziyaret ederdi. Ama kiminle konuştuğu kiminle sohbet ettiği bilinmezdi. Mesela denize dalar orada uzun saatler kalır ama çıktığı zaman elbisesi ıslanmamış olurdu.''

Teosof Erhard Brezner’e göre de deniz kızları masal değil gerçek. Teosof Erhard Brezner, deniz kızlarını gerçekten gördüğünü iddia ediyor ve çizdiği tablolara detaylı olarak gördüklerini ya da gördüğüne inandıklarını aktarıyordu. Brezner’e göre deniz kızları denizlerin koruyucularıydı. İnsan gözüyle görmenin mümkün olduğunu ve açık denizlerin onlarla dolu olduğunu iddia etti. Balıklardan hızlı yüzüyor, birden derine dalıp sonra aniden yüzeye çıkıyorlarmış. Fırtınalı denizler en sevdikleriymiş. Dev dalgalar asla onları korkutmuyor, hareketlerini kısıtlamıyormuş. Brezner yazdığı kitapta, deniz kızlarını insan görünüşlü, ancak cinsiyeti olmayan yaratıklar olarak tarif ediyor. Hepsinin belden üstü bir genç kız görünümünde ve dalgalı uzun siyah saçları varmış. Ciltleri kızıl kahverengi ve oldukça kaslılarmış. Boyları 130 ile 150 santim arası. Suyun daha sığ olan yerlerinde yaşayanlar ise daha zayıf ve mavi yeşil renktelermiş. Saçları koyu sarı ve mavi gözlülermiş. Deniz yüzeyine ya da karaya ancak yardıma muhtaç bir insan ya da hayvan gördüklerinde çıkarlarmış. Denizdeki tüm canlılarla anlaşabilirlermiş. Midyelere, balıklara, bitkilere çocuklarına bakan anne şefkati ile bakar, hastalıklarını iyileştirirlermiş. Bütün deniz sakinleri onları göremezmiş ancak yardımları ile hayatları kolaylaşırmış. İnsanlara da büyük sempati duyan deniz kızları birçok batık gemiden denizcileri kurtarmışlar. Ayrıca gelişmiş zihinleri ile kaptanları fırtınalı denizlere karşı uyarırlarmış.

Fakat anlatılarda iki farklı tavırda deniz kızları var. Bazı deniz kızları denizcilere şarkılar söyleyip onları büyülerler, işlerinden alıkoyarlar ve güverteden denize yuvarlanmalarına ya da daha kötüsü geminin batmasına neden olurlarmış.

Diğer hikâyelerde ise deniz kızları boğulma tehlikesi geçiren erkekleri kurtaran iyi kalpli deniz canlıları olarak betimlenmişlerdir. Aynı zamanda bu erkekleri su altındaki krallıklarında yaşamaya da davet ederler. 

Günümüzde deniz kızlarını kaydettiklerini iddia eden yüzlerce video olsa da çoğunun kurgu olduğu aşikâr. 

Animal Planet'in 2011 yılında yayınladığı Mermaids: The Body Found adlı deniz kızı belgeselinde Mısır'da keşfedilen binlerce yıllık mağara resimlerinde deniz kızlarının var olduğu hatta insanlarla aralarında yaşanan birtakım anlaşmazlıkların onları insanlardan saklanmaya itmiş olabileceği anlatılmıştı. Belgesel çok ses getirmiş sonrasında ise çok geçmeden bu resimlerin temsili olarak Animal Planet tarafından hazırlandığı ve belgeselin sahte olduğu açıklanmıştı.

ŞAHMERAN

Şahmeran

Özellikle Türk Anadolu mitolojilerinde rastlanan akıllı ve iyicil olarak tanımlanan bellerinden aşağısı yılan, üstü ise insan şeklindeki Şahmeran adı verilen doğaüstü yaratıkların başında bulunan ve hiç yaşlanmayan, ölünce ruhunun kızına geçtiğine inanılan varlık.

Anadolu'da yılanların efendisi olarak anılan Şahmeran'ın yaşıyor olabileceği söylenen birçok yer mevcuttur. Bir rivayete göre Mersin'in Tarsus ilçesinde yaşamaktadır. Hatta Tarsus’ta Şahmeran'ın heykeli bile var. Ayrıca Şahmeran'ın kesildiğine inanılan 'Şahmeran Hamamı' da hemen heykelin yakınlarında.

Bir diğerine göreyse Adana'daki Ceyhan ile Misis arasındaki Yılan Kale’de yaşar. Evliya Çelebi Seyahatname isimli eserinde yüksek bir tepede bulunan kalede vücutlarında tüyler bulunan yılanları gördüğünü yazmış. Bu yüzden Şahmeran kalesi ismini verdiği bu yer Adana'da.

Gaziantep'in ilçesi Islahiye'nin Şahmeran mahallesi (köyü) Şahmeran dağı eteğine kurulmuştur. 

Islahiye'nin Güney-doğusunda ve 10 km uzaklıktadır. Hititlerden kalma Yesemek yakınlarındadır. Şahmeran’ın bu dağda yaşadığına inanılır. Aynı isimli bir efsane Mardin yöresinde de geçer. Bu yörede Şahmeran bir resimle tasvir edilir ve Şahmeran ustaları tarafından yapılan tablolar evlerin duvarlarını süsler. Efsaneye göre Şahmeran bir yeraltı ülkesinde yılanlarıyla birlikte yaşamaktadır.

Şahmeran'la tanışan ilk insanın ismi bazı kaynaklarda Belkıya olarak geçerken, bazı kaynaklarda bu isim Cemşab olarak değişmektedir. Kimi kaynaklarda ise Şahmeran'la ilk buluşan kişinin Lokman hekim olduğu anlatılmaktadır. Hatta bazı anlatımlarda Lokman Hekim'in Şahmeran ile karşılaşması uzun uzun anlatılmakta, şifa veren otların neler olduğu Lokman Hekim'e Şahmeran tarafından söylendiğine inanılmaktadır.

Lokman Hekim

Anlatılara göre Cemşab fakir bir ailenin çocuğuydu. Evinin geçimini sağlamak için de arkadaşlarıyla birlikte odun satıyordu. Her şey günün birinde arkadaşlarıyla birlikte yine odun toplamak için ormana gittiklerinde yaşandı. Cemşab ve arkadaşları ormanın ortasında bal dolu bir kuyu keşfeder. Gördükleri karşısında şaşkına dönen Cemşab ve arkadaşları kendi aralarında iş bölümü yapar ve balı çıkarmak için Cemşab seçilir. Cemşab'ı halat ile aşağıya indirirler. Kuyudan o kadar bal çıkıyormuş ki onu aşağıya indiren arkadaşlarının gözü dönmüş ve paylarına daha çok bal düşmesi için halatı bırakıp kuyunun üzerini de kapatıp Cemşab'ı orada bırakıp kaçmışlar. Saatlerce kuyuda yapayalnız kalan Cemşab ne kadar bağırsa da sesini kimseye duyuramamış. Bir gün boyunca orada mahsur kalmış sonrasında Cemşab kuyuda bir delik görmüş ve buradan ışık sızdığını fark etmiş. Cebinden çıkardığı bıçakla deliği genişletmeye çalışan Cemşab içinden geçebilecek kıvama getirdiğinde sürünerek karşı tarafa geçmeyi başarmış. Fakat gördükleri karşısında şok olmuş. Çünkü ömründe görmediği kadar güzel bir bahçede bulmuş kendini. Bu bahçede eşi benzeri olmayan çiçekler ve bir havuz ile pek çok yılan görmüş. Yılanlar Cemşab'a dokunmadan yanından geçiyormuş. Havuzun başındaki tahtta vücudunun alt kısmı yılan üst kısmı ise insan olan süt beyaz vücutlu bir yılan oturmaktaymış. 

Şahmeran ona: ''Hoş geldin İnsanoğlu, etrafında gördüğün yılanlardan korkmana gerek yok. Sen artık benim misafirimsin. Buraya nasıl ve neden geldin anlat bakalım.'' demiş. Başından geçenleri anlatan Cemşab Şahmeran ile bayağı bir arkadaş olmuş. Şahmeran'ın güvenini kazanan Cemşab uzun yıllar bu bahçede yaşamaya devam etmiş. Yıllar sonra, ailesini çok özlediğini hisseden Cemşab gitmek için Şahmeran'dan izin istemiş. Bunun üzerine Şahmeran da kendisini salıvereceğini, ancak yerini kimseye söylemeyeceğine ve asla ve asla bir hamama gitmemesine dair söz vermesini istemiş. Cemşab bu şartlara uyacağına yemin edince ailesine kavuşabilmiş. Şahmeran'a söz verip ailesine kavuşan Cemşab ailesinin bunca yıldır nerede olduğunu sık sık sormalarına rağmen uzun yıllar verdiği sözde durarak Şahmeran'ın yerini kimseye söylememiş. 

Fakat sonrasında yaşanan olaylardan sonra Cemşab, Şahmerandan sadece kendisinin haberi olmadığını öğrenmiş. Bugünün Tarsus’unda yaşayan bir kral hastalanmış. Vezir, hastalığın çaresini araştırmaya koyulmuş. Bir büyü kitabını araştırırken Şahmeran'a rastlamış. Kitaba göre bu hastalığın çaresi Şahmeran'ın etinin yenmesiymiş. Vezir krala bunu söyleyince her yere haber salınmış. Şahmeranın yerini kim biliyorsa derhal kraliyete bildirilmesi gerektiğini söylemişler. Kimseden ses seda çıkmayınca vezir kitapların içinde başka bir bilgiye daha rastlamış. Bilgiye göre Şahmeran'ı her kim gördüyse vücudunda pullar oluşmaya başlarmış. Yani şahmeranla karşılaşmış biri varsa şayet vücudundaki pullar onu ele vermeliydi. Saraydan büyük bir emir verildi. Tüm halk zorla hamamlarda toplanacak ve vücutları tek tek incelenecekti. 

Ülkenin veziri herkesi tek tek hamama sokmuş. Sıra Cemşab'a gelmiş. Cemşab soyununca vezir Cemşab'ın derisinde pullar olduğunu görünce Cemşab'ı konuşturmayı başarmış. Cemşab kuyunun yerini göstermek zorunda kalmış. Vezir büyü bilen biri olduğu için Şahmeran'a giden yolu ortaya çıkarmış. Ardından oraya istila etmişler. Şahmeran teslim olmak zorunda değildi. İstese tüm yılanlara emir verebilir onları halt edebilirdi ama Cemşab'a olan sevgisinden dolayı ona zarar gelmemesi için kendisini feda etmeye hazırdı. Şahmeran yer altından çıkarken yılanlarına kendisinin bir düğüne gideceğini ve düğün bittikten sonra geri geleceği yalanını söylemek zorunda kaldı. Şahmeran oradan çıktıktan sonra kraldan son bir isteği vardı. O da Cemşab ile yalnız konuşmak. Kral bu isteğini kabul etti. Şahmeran Cemşab'a önemli bir konuda uyarı da bulundu. ''Öldüğüm zaman vücudumun 3 parçaya bölünmesini sağla. Başımı kaynatıp padişaha içir, padişah kurtulsun, gövdemi de vezire içir, ölsün, kuyruğumu da kaynatıp sen iç, böylece Lokman Hekim ol" demiş.

Kral iyileşmiş, vezir de daha sağlıklı olmak adına Cemşab'ın söylediği kısmı içince zehirlenerek ölmüş. Cemşab ise anlatıya göre büyük bir bilgeliğe ulaşarak tıp dünyasının en tanınan kişisi Lokman hekim olmuş. Efsaneye göre yer altındaki yılanlar ise Şahmeran'ın hala hayatta olduğunu ve bir gün gitmiş olduğu düğünden geri döneceğine inanıyorlarmış ve eğer Şahmeran'ın öldüğünü öğrenirlerse intikam için yeryüzüne çıkacaklarmış. Bu yüzden Tarsus'un, Şahmeran'ın öldürüldüğünü öğrenen yılanlar tarafından bir gün istila edileceği rivayet edilir. Tabi bütün bunlar sadece bir anlatı. Fakat yine de siz bir yılan gördüğünüzde Şahmeran'ı ağzınıza almayın. Ne olur ne olmaz.

Yüzlerce efsane yaratıktan sadece en popülerlerini sizler için araştırdık. Daha fazla ilginç bilgiler için yazımızı beğenmeyi ve paylaşmayı unutmayın. Sevgiyle kalın...

Bir Cevap Yazın

*E-Posta adresiniz gösterilmez.

Oturum Aç

Şifremi Unuttum

İçeriği Şikayet Et